ÇANAKKALE 1915
“25 Nisan 1915 Gelibolu ihraç hareketi [çıkarması] ve bu Yarımada’da cereyan eden bütün muharebeler, dünyaya orada kanlarını dökenlerin kahramanlığı ile beraber, bu mücadelenin sebep olduğu zayiatın milletleri için ne kadar elemli olduğunu göstermiştir.”
Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK , 1934
1915 ÇANAKKALE DENİZ VE KARA SAVAŞLARI
Bildiğiniz üzere toplum olarak 14 Şubat’ta sevgilimizi, 8 Mart’ta kadınlarımızı, Mayıs’ın ikinci haftası annelerimizi, Haziran’ da babalarımızı ve 18 Mart deyince de Çanakkale’yi ve orada verdiğimiz şehitleri hatırlarız bir günlüğüne de olsa. Geri kalan 364 günü ise yine akışına bırakırız. Hatırlamasına hatırlarız ama acaba bize yıllardır öğretilmiş olan "18 Mart Çanakkale Zaferi" bütün bir Çanakkale Savaşı'nı hatırlamak ve orada verdiğimiz şehitleri anmak için tek başına yeterli ve doğru bir gün müdür?
Yapılan bir tez çalışmasında “18 Mart 1915 tarihinde kazanılan Deniz zaferi ile Çanakkale Savaşı bitmiştir” şeklindeki bir soruya %61 oranında “evet” cevabı verilmiş olması ve aynı şekilde diğer tüm sorularda cevapların en az %30-35 oranında hatalı verilmesi olasılıkla bu öğretinin bir sonucudur. Yapılan bu çalışma Çanakkale Savaşı konusundaki ciddi bilgi eksikliğimizi gözler önüne sermektedir. Çoğu insan Çanakkale’de 18 Mart 1915 günü, 25 Nisan 1915 günü ve sonrasında neler olduğunu tam olarak bilmemektedir. Bu durumdan yararlanmak isteyen bazı şeref yoksunları ise Çanakkale Savaşı'nı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün adını dahi anmadan anlatma fırsatçılığını yapmaktadırlar.
Tamamen kendi el emeğim göz nurum ile yaptığım bu amatör siteyi hazırlamamdaki amaç Çanakkale Savaşı hakkında bir nebze de olsa farkındalık yaratmaktır.
Tarih derslerinde hepimize ezberletilmiştir ama kısaca hatırlayacak olursak; 1. Dünya savaşı temelde, Almanya ve İtalya’nın sömürgelerden daha fazla pay alma çabası, Rusların panslavizm hayali (tüm slavları biraraya getirme çabası) ve Fransız devriminden sonra her milletin kendi devletini kurma arzusunun sonucu olarak patlak veren bir savaş idi. Avrupada başlayan bloklaşmalara kayıtsız kalamayan Osmanlı devleti de bazı girişimlerden sonra nihayetinde 2 Ağustos 1914’te Almanya ile anlaşma imzalar. Anlaşmanın Almanya ile imzalanmasında Enver paşa olmak üzere, o günkü idarecilerin Almanya’ya yakınlık ve ilgi duyması önemli rol oynamıştır. 1900-1908 yılı arasında Almanlara Hicaz demiryolunun yaptırılması, Balkan yenilgisinin ardından 27 Ekim 1913’te 42 subaylık Alman Askeri heyetinin orduyu ıslah etmesi için davet edilmesi yakınlığı artıran etmenlerden bazılarıdır. 10 Ağustos tarihinde Akdeniz'de müttefik donanmasından kaçan Amiral Souchon komutasındaki Goeben (Yavuz) ve Breslau (Midilli) zırhlılarının Boğaz'dan geçmesine izin verilir ve daha sonra siyasi bir krizi önlemek adına Osmanlı devleti tarafından satın alındığı duyurulur. Goeben, Yavuz ve Breslau, Midilli adını alır. Gemiler boğazdan geçerek 11 Ağustos’ta İstanbul’a demir atar. 1911’de İngilizlere sipariş edilen ve parası ödenen iki zırhlının ise, gelişen olaylar ve Almanya ile imzalanan anlaşma sonrasında -zırhlıların kendilerine karşı kullanılacağı- gerekçesi ile bize teslim edilmesinden vazgeçildiği, 3 Ağustos 1914’te bizzat Churchill tarafından bildirilir. Ödenen para ise geri iade edilmez.
Osmanlı Devleti fiilen savaşa giriyor…
29 Ekim 1914’te Amiral Souchon komutasındaki Osmanlı donanmasının, Enver Paşa'nın emri ile Rus limanlarını bombalaması ile birlikte Osmanlı devleti fiilen savaşın içine girmiş olur. Bu gelişme üzerine İngiliz ve Fransız donanması 3 Kasım’da Seddülbahir ve Kumkale’yi bombalar. İşte bu bombalama esnasında Seddülbahir kalesindeki cephaneliğin patlaması ile 86 askerimiz şehit olur ve bu şehitler 1. Dünya savaşında Osmanlı devletinin çarpıştığı dört cepheden (doğuda Kafkas, güneyde Kanal ve Irak cepheleri ile batıda Çanakkale) biri olan Çanakkale Cephesi'nin ilk şehitleri olarak anılır. O bakımdan Seddülbahir Kalesi'nin hemen yanında bulunan İlk Şehitler Anıtı Çanakkale’ye ziyarete gidenlerin mutlaka ziyaret etmesi gereken bir yerdir. (Veilen ilk şehitlerimizin sayısı son yıllarda Tarihi Alan Başkanlığı tarafından 5 subay ve 71 er olarak revize edilmiştir)
Almanlar Türkleri, Rusya’ya karşı harekete geçirilebilecek ve İngiltere ile Fransa’nın kolonilerindeki Müslümanları ayaklandırabilecek bir müttefik olarak görüyorlardı. Nitekim Osmanlı Genelkurmayında görevli General Bronzart von Shellendorf’un hazırladığı 26 Ağustos 1914 günlü sefer planında, Rusların savaşa katılması halinde padişahın (Sultan V. Mehmed Reşat) öncelikle bir kutsal savaş (cihad) ilân etmesi önerilmişti. Osmanlı Devleti idarecileri bu plana uygun olarak, Şeyhülislam Hayri Efendi’nin “Bütün müslümanlara cihadın farz olduğunu ve Halife’ye karşı savaşan ordularda bulunmanın müslümanı dinden çıkaracağını” bildiren beş fetvası ile beraber “Cihad-ı Ekber Hakkında Beyanname-i Hazret-i Hilafetpenahi” yi yayınlarlar. “Cihad-ı Mukaddes Beyannamesi” diye anılan bu tebliğler 29 Teşrinievvel 1330 (11 Kasım 1914) tarihini taşıyordu. Osmanlı Devleti, müttefiki Almanya’yı Avrupa’da rahatlatabilmek için, 22 Aralık 1914’te Kafkas Cephesi’ni açar. Bu durum üzerine Rusya, ittifak anlaşması gereği 2 Ocak 1915’te İngiltere’den, Kafkaslarda beliren Osmanlı tehdidine karşı yardım ister.
İngiliz Savaş Kabinesi “Büyük Gösteri” kararı alıyor…
Yaşanan tüm bu gelişmeler üzerine İngiliz savaş kabinesi, 28 Ocak 1915’te, büyük ölçüde Churchill’in etkisinde kalarak; "esas hedefi İstanbul’u ele geçirmek olan, Gelibolu Yarımadası’nı bombalamak ve ele geçirmek için Şubat ayı içerisinde bir deniz seferi başlatılması” kararını onaylar. Osmanlı Devleti’ne karşı düzenlenecek harekât, “Büyük Gösteri” olarak adlandırılır. O gün İngiliz Savaş Konseyi ileri gelenleri arasında harekât hakkında tereddütleri olanlar da vardır. Donanma komutanı Lord Fisher kara harekâtı ile desteklenmeyen bir deniz harekâtının hatalı olacağı görüşündedir. Buna karşılık Akdeniz Filo komutanı Amiral Carden ise harekâtın yapılmasını desteklemektedir. Ancak ilerleyen zamanda, Amiral Carden’in gemi toplarının tabyalar üzerinde fazla yıkıcı etki yapmadığını belirttiği ve 16 Mart’ta sağlık sorunları nedeni ile istifa ettiği ve yerine Amiral de Robeck’in getirildiği görülmektedir. Kabinede alınan karara uygun şekilde donanma ilk olarak 19 Şubat 1915’ te Boğazdan geçmeyi denemiştir. Donanmanın bu tarihte Boğazı geçmeye çalışması çokta tesadüf olmasa gerekir. Zira 19 Şubat tarihi, İngiliz donanmasının ilk olarak 19 Şubat 1807 yılında Çanakkale Boğazını geçmiş olması ve İstanbul’a dayanması sonucu 5 Ocak 1809’da Kale-i Sultaniye anlaşmasının imzalanması sonucunu doğurması nedeniyle önemlidir.
İngilizler 1807 de rahatça geçebildikleri Boğazı bu defa geçememişlerdir. 25 Şubat tarihinde yapılan ikinci bir deneme yine başarısız olmuştur. Ancak giriş tabyaları olan Rumeli tarafında Seddülbahir, Ertuğrul ve Anadolu tarafında Orhaniye ve Kumkale tabyaları susturulmuştur. Harekâtı gözlemlemek üzere görevlendirilmiş olan General Birdwood 5 Mart’ta “kuvvetli bir ordunun karadan desteklememesi halinde donanmanın Boğazı geçemeyeceği” şeklinde bir rapor gönderir. Bu raporun etkisi ile, Savaş bakanı Lord Kitchener’ın 10 Mart 1915’te, ileride düzenlenecek bir kara harekâtı için 29. Tümen’in Çanakkale’ye sevki kararını almak zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Buradan İngilizlerin, daha 18 Mart deniz harekâtı yapılmadan günler önce kara harekâtı için planlamalar yapmış oldukları anlaşılmaktadır.
İngilizler Çanakkale Boğazı’nı geçemeyeceklerini ya da çok zorlanacaklarını bilerek ve bu nedenle bir taraftan kara harekâtı hazırlıkları yaparak istedikleri hedefe ulaşmaya çalışmışlardır. Bu hedef, 300.000 kadar Türk askerini Gelibolu Yarımadası’nda tutarak, bir yandan müttefik Rusya’nın savaştığı Doğu Cephesinde, bir yandan petrol bölgesi olması nedeniyle önemi büyük olan güney cephesinde ve nihayet Sina yarımadası cephesinde savaşan birlikleri rahatlatmak idi.
Ve 18 Mart 1915, müttefiklerin son defa Boğazı denizden zorlamaları
Nihayetinde gün 18 Mart 1915 olduğunda müttefik devletler donanması, Amiral de Robeck komutasında Boğaz açıklarında toplanır. Saat 11.00’de Birinci grupta bulunan 4 İngiliz (Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson, Inflexible), 4 Fransız (Suffren, Gaulois, Bouvet, Charlemagne) muharebe gemisi ve hattın kanatlarını korumak üzere 2 İngiliz muharebe gemisi (Triumph, Prince George) Boğaza giriş yaparlar. Saat 11.15’te ilk mermi Triumph tarafından Halileli’ne atılır. Buna karşılık İntepe Bataryası ateş açar. Ayrıca kıyılarda bulunan obüsler de ateşe başlar. 11:30 sularında merkez tabyaları ateş altına alırlar. Merkez Tabyalarımız gemilerin top menzilinin dışında olması nedeni ile bu ateşe bir süre karşılık veremezler. Ancak gemiler Boğaz içinde ilerledikçe ateşe başlama imkanı bulabilirler. O zamana kadar sadece Dardanos ve Mesudiye tabyaları karşılık verebiliyordu.
Plana göre İkinci Grup’ta bulunan 4 İngiliz muharebe gemisi (Ocean, Irresistible, Albion, Vengeance) dört saat sonra Boğaz’a girecek ve Fransız gemilerinin yerini alacaktı. Bu sırada 2 İngiliz muharebe gemisi (Swiftsure, Majestic) de kanatları koruyan İngiliz gemileri ile (Triumph ve Prince George) yer değiştirecekti. Saat 11.50’de Agamemnon muharebe gemisi Numune ağır topçu taburu tarafından ateş altına alınır ve hasar verilir. Aynı sıralarda İngilizlerin Inflexible muharebe kruvazörüne isabet kaydedilir, Pruva köprüsünde yangın çıkar, alevler Pruva çanaklığına kadar yükselir. Inflexible geri çekilerek yangını söndürmek ve hasarı gidermek için çabalar. 11.30’dan 12.00’ye kadar gerçekleşen bombardımanda gemi topçusunun tabyalar üzerinde yaptığı etki Müttefik Filo Komutanına başarı umudu vermiş olacak ki, Amiral De Robeck, gerideki 4 Fransız gemisinin (Gaulois, Charlemange, Bouvet, Suffren) önde bulunan İngiliz gemilerinin sağından solundan geçerek Boğaza iyice yaklaşmalarını emreder. Türk topçusu, yaklaşan Fransız muharabe gemileri üzerinde çok etkili olmaya başlar. Gemilerin hemen hepsinde ağır hasar vardır. Gaulois muharebe gemisinin baş kısmında büyük bir yarık açılır. Fransız gemilerinin hasara uğradıklarını gören Amiral De Robeck, ikinci gruptaki gemilerin Fransız gemileri ile yer değiştirmesini emreder. Goulois isabet almış Boğazı terketmeye başlamıştır, hemen ardında da Bouvet Boğazı terketmektedir. Saat 14.00 sularında Bouvet'te meydana gelen patlama sonrası gemi dakikalar içinde 603 personeli ile birlikte batar. 15.30’da mayına çarpan İnflexible savaş dışı kalır. 16.15’te mayına çarpan İrrestible ağır yara alır. Daha sonra yapılan isabetli atışla gemi batırılır. Amiral De Robeck, saat 17.50’de müttefik filoya çekilme emri verir. Çekilme sırasında Saat 18.00 sularında ise Ocean gemisi isabet alır ve ardından mayına çarparak sürüklenir ve bir süre sonra batar.
Nusrat Mayın Dökücü Gemisi
“18 Mart kahramanı” lakaplı Müstahkem mevkii komutanı Miralay Cevat (Çobanlı)’ın emri ile Nusrat mayın dökücü gemisi 7-8 Mart sabaha karşı Mayın Müfreze Komutanı Kıdemli Yüzbaşı Hafız Nazmi (Akpınar) Bey kılavuzluğunda ve Yüzbaşı Tophaneli İsmail Hakkı Bey komutasında Anadolu yakasındaki Erenköy’deki Karanlık Liman’a 26 mayın bırakır. Savaşın kaderini değiştiren bu mayın dökümünün Çanakkale Deniz Zaferi'nin kazanılmasında payı çok fazladır. Daha önceki denemelerde Müttefik donanma gemilerinin Boğaz girişindeki en geniş yer olan Erenköy açıklarında dönüş yaptıkları farkedilmiş bu nedenle mayınlar kıyıya dik olarak değil, manevra anında gemiye zarar verebilmesi amacı ile, kıyıya paralel olarak dökülür. Bu nedenle, Boğazda tabyalardan gelen top atışları neticesinde hasar görerek dönüş yapmaya başlayan gemiler, Nusrat’ın döktüğü mayınlardan kurtulamamışlardır. Bu da savaşın seyrini değiştirmiştir. Sir Winston Churchill’in Nusrat hakkında söyledikleri doğru idi; “Birinci Büyük Savaşta binlerce savaş gemisi çeşitli denizlerde harekat yapmaktaydı. Fakat bunların hiçbirisi Nusrat’ ın döktüğü mayınlar kadar, savaşın devamına ve düşmanın geleceğine etkili olabilecek bir başarı gösterememişlerdir”. Uzun bir süre nakliye gemisi olarak kullanıldıktan sonra Mersin limanında batan ve 10 yıl su altında kaldıktan sonra 2002’ de Tarsus Belediyesince günyüzüne tekrar çıkarılan ve restore edilen Nusrat mayın gemisini Tarsus’ta ziyaret edebilirsiniz. Yeri gelmişken birçok yerde gemi kaptanı İsmail Hakkı yüzbaşının o gece kalp krizi geçirerek şehit olduğu yazılmaktadır. Ancak kaynaklar Yüzbaşı Hakkı’nın Eylül 1915 te Kasımpaşa bahriye hastanesinde vefat ettiğini göstermektedir.
KocaSeyit Onbaşı
Aynı gün yaşanan destansı olay Koca Seyit Onbaşı ile ilgilidir. O gün Rumeli Mecidiye Tabyasına düşen top mermisi topun vinç sisteminin bozulmasına neden olmuş ve böylece mermilerin topa yerleştirilmesi mümkün olamamıştır. Balıkesir’in Havran ilçesi 1889 doğumlu Seyit Onbaşı (Seyit Çabuk, ölümü 1939), 215 kg. mermiyi (merminin ağırlığı ile ilgili pek çok farklı rakam dile getirilmektedir. Ancak o gün kullanılan topun orijinal mermisi tartıldığında 215 kg geldiği görülmüştür) sırtında taşıyarak, İngilizlerin hasar görmüş Irresistible gemisini yedeğe almak için çabalayan Ocean zırhlısına 4 atış yapılmasını sağlamış, ilk 2 atış kısa düşerken 3. atış isabet ederek geminin dümen mekanizmasının bozulmasına yol açmıştır. Parçalanan dümen mekanizması nedeniyle gemi sürüklenmiş ve boşaltıldıktan bir süre sonra batmıştır. Koca Seyit Onbaşı olayı Çanakkale’de nasıl bir azim ve inanç ile çarpışıldığının en belirgin örneklerinden sadece bir tanesidir.
Yarbay Mustafa Kemal, 20 Ocak 1915’te atandığı 19. Tümen komutanlığı yanısıra 26 Şubat tarihinde kendisine verilen Mydos mıntıka komutanlığı görevini yürütmektedir. Yani Eceabat bölgesindeki kara birliklerine komuta etmektedir. 25 Mart’ta 5. Ordunun kurulması ile birlikte 19. Tümen ordu ihtiyatı olarak Liman Paşanın emrine verilmiş ve bu nedenle Mydos mıntıka komutanlığını 9. tümen komutanına devretmiştir. Atatürk 18 Mart gününü şöyle anlatır;
“(18 Mart) Fakat bu tamamen bahri bir harekettir. Sahil müdafaası Cevat Paşa (Çobanlı) hazretlerinin tahtı emrinde bulunuyordu. Benim bu hareketle alakam, dolayısıyladır. Yalnız 18 Mart gününün sabahı Cevat Paşa Hazretleri Maydos’ta bulunan karargâhıma gelmişti. Kendisine Seddülbahir sahil mıntıkasındaki tertibatı göstermek üzere beraber Kirte’ye gittik. Oraya vardığımız zaman, düşman donanmasının Kirte ve Alçıtepe istikametinde açtığı ateşin altında kaldık. Bunun üzerine bendeniz mezkûr mıntıkanın muhafazasına memur 26’ncı Alay Kumandanına icap eden talimatı şifahiyemi verdim ve Cevat Paşa ile birlikte vazife başında bulunabilmek için Maydos’a döndük. Düşmanın mağlubiyetiyle neticelenen bu 18 Mart Deniz Muharebesinde kara mıntıkasının muhafazası benim uhdemde idi.” Yarbay Mustafa Kemal’i Anafartalar kahramanı yapan ve milletimize armağan eden süreç 25 Nisan’da başlayan kara harekatı sürecidir.
Gittiler… Geçemediler…Geçemeyecekler…
Günün sonunda Müstahkem mevkii komutanı Cevat Paşa 18 Mart akşamı uzaklaşan gemilere bakar ve şu sözleri söyler; “gittiler…geçemediler…geçemeyecekler… “. 18 Mart Boğaz savaşındaki kaybımız (kayıp teriminden kasıt şehit ve yaralı olanlardır) 26 şehit 53 yaralı toplam 79'dur (bazı kaynaklarda toplam 67'dir). O gün Müttefiklerin savaş gemilerinden Bouvet, Ocean ve İrrestible batmış, İnflexible, Gaulois ve Suffrene ise savaş dışı kalmışlardır.
Çanakkale Savaşı temel olarak dört aşamaya ayrılabilir;
1. aşama; 3 Kasım 1914’ te Seddülbahir kalesinin bombalanması ve ilk şehitlerin verilmesi ile başlayan ve özellikle 19 Şubat - 18 Mart 1915 tarihleri arasında süren ve 18 Mart tarihinde en üst noktaya ulaşan deniz savaşı süreci,
2. aşama; 25 Nisan’da Seddülbahir ve Arıburnu’na yapılan çıkarma harekâtı ile başlayan ve Temmuz ayı sonuna kadar süren ve ciddi bir ilerlemenin sağlanamadığı kara savaşlarının başlangıcını ve ilk aylarını içeren süreç,
3. aşama; Özellikle Arıburnu cephesinde 6 Ağustos tarihinde müttefiklerin Anafartalar üzerinden tekrar taarruza geçmesi ile başlayan ve en kanlı çarpışmaların olduğu süreç,
4. aşama; 19-20 Aralık 1915’te önce Suvla körfezinden ve daha sonra 8-9 Ocak 1916’da Seddülbahir’den gerçekleştirilen ve müttefikler açısından hiç kayıp verilmemesi bakımından başarılı olan geri çekilme süreci.
Görüleceği üzere 18 Mart 1915 nihayi bir zafer değildir ancak, 29 Ekim 1914’te Amiral Souchon komutasındaki Osmanlı donanmasının Rus limanlarını bombalamasına karşılık müttefiklerin 3 Kasım 1914’te Seddülbahir ve Kumkale’yi bombardmanı ile başlayan ve 9 Ocak 1916’da geri çekilmeleri ile biten Çanakkale Savaşı'nın çok önemli bir mihenktaşıdır. Diğer mihenktaşları; 19 Şubat 1915 ve 25 Şubat 1915’te donanmanın Boğazı geçmek için zorlamasına rağmen geçit verilmemesi, 25 Nisan 1915’te Seddülbahir ve Arıburnu bölgesine kara harekatı düzenlenmesi ve müttefiklerin aynı gün kıyılarda durdurulması, Arıburnunda 10 Ağustos 1. Anafartalar, 16 Ağustos Kireçtepe ve 21 Ağustos 2. Anafartalar muharebeleri, Seddülbahirde Birinci Kirte (28 Nisan), İkinci Kirte (6-7-8 Mayıs) ve Üçüncü Kirte Muharebesi (4-5-6 Haziran), Kerevizdere Muharebesi (21 Haziran) ve 28 Haziran’da başlayıp sekiz gün süren (Zığındere Muharebesi)’dir. Ancak nihayi Çanakkale Zaferi müttefiklerin Seddülbahir’den ve dolayısıyla tüm Gelibolu Yarımadası'ndan tamamen çekildikleri gün olan 9 Ocak 1916’dır.
ÇANAKKALE KARA HAREKATI
5. Ordu yapılanması
18 Mart sonrasında Osmanlı devleti kuvvetle muhtemel yapılacak olan bir çıkarma harekatına karşı hazırlıklara başlar ve 23 Mart’ta 5. Orduyu kurularak komutanlığına Otto Liman Von Sanders Paşa getirilir. Liman Paşa savaş planını müttefiklerin Anadolu tarafında Beşige Koyuna, Rumeli tarafında ise Saroz Körfezine yapacakları çıkarmaya göre hazırlar. Ayrıca plan gereği kıyıda az sayıda birlik tutulacak geri kalan birlikler ve yığınaklar içerilere yapılacaktır. Türk subaylarının şiddetli itirazları olmasına rağmen plan değişmez. Zira bölgeyi bilen Türk subayları olası bir çıkarmanın Kabatepe sahiline ve Seddülbahire yapılacağını düşünüyorlardı. Yaptığı plan gereği Liman paşa altı tümenlik kuvvetin (yaklaşık 84 bin asker) ikisini Anadolu tarafına diğer ikisini ise Saroz körfezi tarafına geri kalan iki tümeni ise (Albay Halil Sami bey komutasındaki 9. Tümen ve Kd.Yarbay Mustafa Kemal komutasındaki 19. Tümen) Gelibolu yarımadasına konuşlandırır. 9. Tümene Gelibolu yarımadasının güneyini savunma görevi verilirken, 19. Tümen Eceabat’ta ihtiyat birliği olarak tutulacaktır. Bu nedenle 9. Tümenin elindeki üç alaydan biri Seddülbahir’de (26.Alay), ikincisi kirte bölgesinde ihtiyatta (25.Alay) ve Yarbay Şefik komutasındaki diğer alay ise (27. Alay) iki taburu Eceabat tarafında bir taburu ise arıburnu tarafında olacak şekilde konuşlandırılır. Plan doğrultusunda sahil kesiminde az sayıda birliğe gözetleme görevi verilir. Bu nedenle çıkarma günü işgal birliklerini karşılayan Türk askerleri genellikle takım seviyesinde olur.
Müttefikler
1. Dünya Savaşının başlaması ile birlikte İngiltere, sömürgesi olan Avustralya ve Yeni Zelanda’ dan asker talebinde bulunmaya başlamıştı bile. İlerleyen zamanda oluşturulan bu birliklere Anzaklar (Australian and NewZeland Army Corps) adı verilir. Çanakkale cephesine gönderilecek olan Fransız (17.000), Anzak (35.000), İngiliz (17.000 askerlik 29. tümen ve 10.800 askerlik Deniz piyade tümeni) birliklerinin başına General Sir Ian Hamilton getirilir.
25 Nisan 1915, Seddülbahir
25 Nisan Pazar sabahı müttefikler Seddübahir ve Arıburnu olmak üzere iki ana çıkarma noktasında karaya asker çıkarırlar bunun yanısıra Anadolu tarafında Kumkale’ye bir taburluk bir Fransız birliği ile 2 gün süren şaşırtma harekatı yapılır. Seddülbahire yapılan çıkarmadaki hedef önce Alçıtepe’nin ele geçirilmesi, oradan Kilitbahir’e inilmesi ve tabyaların susturularak Boğazın gemilere açılmasıdır. Seddülbahir’de 5 ayrı noktadan yapılan çıkarma, hedefi olan Alçıtepe’ye hiç bir zaman ulaşamadı. Çıkarma günü özellikle 9. Tümen 26. Alaya bağlı 3. tabur 10. bölük 1. takımın (Ezineli Yahya Çavuş) Ertuğrul Koyu’nda yaptığı savunma, bunun yanısıra İkiz koyunda Alçıtepe’ye doğru serbestçe ilerleyen müttefikleri farkederek müdahale eden 2. tabur 7. bölük (aynı gün şehit düşen Yüzbaşı Yusuf Kenan komutasında) düşmanın ilerleyişinin durdurulmasında çok önemli rol oynar. Müttefikler Mayıs ve Haziran ayları boyunca Seddülbahir’deki hatlarını Alçıtepe’ye doğru ilerletip, kuzeye geçebilme umuduyla bir çok harekât düzenlerler. Bütün bu çabalar – Birinci Kirte Muharebesi (28 Nisan), İkinci Kirte Muharebesi (6-7-8 Mayıs) ve Üçüncü Kirte Muharebesi (4-5-6 Haziran) – başarısız olur. Müttefik birlikleri, 21 Haziran’daki Kerevizdere Muharebesi ve 28 Haziran Zığındere saldırısı ve 6 Ağustos’ta başlayıp sekiz gün süren Zığındere Muharebesinden de sonuç alamaz. Bundan sonra bu cephede muharebeler siper muharebeleri şeklinde devam eder. Cephenin doğu kısmında bulunan Fransız kuvvetleri Kerevizdere’yi aşamadıkları gibi, bunların solundaki İngiliz kuvvetleri seferin sonuna kadar Alçıtepe’ye ve sahilden 4 km. içerideki Kirte köyüne bile varamazlar.
Arıburnu
Aynı sabah saat 04.30’da Arıburnuna çıkarma yapan Anzakların hedefi ise bölgeye hakim tepe olan Kocaçimentepe’yi ele geçirmek ve oradan Eceabat hattına ilerleyerek Kuzeyden gelecek yardımları önlemektir. Sabaha karşı başlayan çıkarma harekatına karşı direnen ilk birlik Asteğmen Muharrem komutasındaki 9.Tümen 27.Alay 2. Tabur 8. bölüğe bağlı 2. takım olur. Arıburnu kesiminde savunmada bulunan üç takım yaklaşık 250 askerden ibarettir. Buna karşılık kıyıya sadece ilk etapta çıkan Anzak askeri sayısı 1500 idi. Saat 06.00 sularında bu sayı 4000 olur. 1. Takım komutanı İbradalı İbrahim ve ihtiyatta tutulan Gelibolulu Süleyman Çavuş emrindeki 3. Takım, 2. Takıma destek vererek bu birliklere karşı koymaya çalışmışsalar da bir süre sonra verilen şehitler ve eldeki cephanenin tükenmesi nedeni ile Conkbayırı yönüne geri çekilmek zorunda kalırlar. 27. Alay’ın Eceabat’ta bulunan diğer iki taburu 05.45’te hareket emri almış ve saat 08.00 civarında bölgeye yetişir ve özellikle Kanlısırt’ta rahatça ilerleyen Anzakları durdurmayı başarır. Ancak Conkbayırı ve dolayısı ile Kocaçimentepe yönü halen açık kalmıştır. 27. Alay komutanı Yarbay Şefik bey bu durumu saat 07.55 te 9. Tümene rapor eder ve Kocaçimentepe’nin ihtiyattaki 19. tümene tutturulmasını rica eder. O sırada 3. tabur 10. bölükten Atğm. Mithat ve 2. tabur 5. bölükten Atğm. Mustafa efendi komutasındaki birer takımın da Conkbayırı yolunu tıkamak için görevlendirildikleri alay komutanının raporlarından anlaşılmaktadır.
İlk dakikadan itibaren raporları ve gelişmeleri takip eden Yarbay Mustafa Kemal, saat 06:00 sularında bir süvari bölüğünü durumu kontrol etmek amacı ile Kocaçimentepe’ye gönderir. 06.30 da 9. Tümenden gelen raporda Arıburnu sırtlarındaki durumun nazik olduğu bu nedenle bir taburun Arıburnu sırtlarına gönderilmesi emrediliyordu. İşte bu an bir komutanın dehası ve güçlü iradesi ile insiyatif alarak, bir savaşın, sonrasında ise bir ülkenin ve milletin kaderini tamamen değiştirecek olan kararı verdiği an olur. Yarbay Mustafa Kemal bir-iki tabur değil emrindeki 57. Alay’ı (Alay komutanı Binbaşı Hüseyin Avni), bir makineli tüfek bölüğü ile güçlendirilmiş dağ topçu bataryasını ve sıhhiye müfrezesini Kocaçimentepe’ye başında bizzat kendi olmak kaydı ile harekete geçirir. Ve bu durumu önce 07.00 sularında 9. Tümene ve daha sonra yola çıkarken 07.50’de 3. kolorduya bildirir. Kısaca daha Yarbay Şefik bey’in raporu gelmeden kendisi yola çıkmıştır bile. Saat 09.45’te Conkbayırına vardığında, cephanesi tükenmekte olan ve verdiği kayıplar nedeni ile artık geri çekilmek zorunda kalan erler ile karşılaşır. Ve o herkesin bildiği diyalog yaşanır.
“- Niçin kaçıyorsunuz? diye sordum.
- Efendim, düşman geliyor! diye yanıtladılar.
- Nerede? diye sordum.
- Anzaklar Arıburnu koyunda diye yanıtladılar.
Gerçekten düşmanın bir avcı hattı 261 rakamlı tepeye yaklaşmış, rahat rahat ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün: Ben kuvvetlerimi bırakmışım, erler on dakika dinlensinler diye… Düşman da bu tepeye gelmiş… Demek ki düşman bana benim askerimden daha yakın! Ve düşman benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek fena bir duruma düşecek. Kaçan erlere:
- Düşmandan kaçılmaz, dedim.
- Cephanemiz kalmadı, dediler,
- Cephaneniz yoksa süngünüz var dedim.
Ve bağırarak süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı’na doğru ilerlemekte olan piyade ve dağ bataryasının yetişebilen erlerinin “marş marş”la benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir subayını geriye aldırdım. Bu erler yere yatınca düşman erleri de yere yattı. Kazandığımız an bu andır.”
Yarbay Mustafa Kemal saat 10.00 itibarı ile komutasındaki subaylara “Size ben taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Siz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir.” emrini vererek taarruza kaldırır. Ve böylelikle açık kalan Kocaçimentepe yolu Anzaklara kapatılmış olur.
Anafartalar kahramanı
Mayıs ayı boyunca devam eden çarpışmalar 6 Ağustos günü Suvla Koyu’na yapılan yeni bir çıkarma ile daha da ağırlaşır. 1 Haziran itibarı ile albaylığa terfi etmiş olan Mustafa Kemal durumun kötüye gidişini 5. Ordu Kurmay Başkanı Yarbay Kazım (İnanç) Bey’le paylaşır. Akşama doğru saat 17.30’dan biraz sonra Ordu Komutanı adına Kurmay Başkanı O’nu telefonla arayarak düşüncelerini sorar. Albay Mustafa Kemâl Conkbayırı’ndaki durumun nazikliğini açıklar. Genel tedbirler almak için bir an kaldığını, bunun kaybı halinde felaketin çok olağanlaştığını söyler. Kurmay Başkanının; “Çare kalmadı mı?” sorusuna:
“Bu dakikaya kadar çok elverişli tedbirler vardı. Ama bu dakikada tek bir tedbir kalmıştır.” Telefonun öbür ucundaki Kurmay Başkanı öğrenmek istedi: “O tedbir nedir?” “Bütün komuta ettiğiniz kuvvetleri emrim altına vermenizdir.” Son soru şu oldu: “çok gelmez mi?” “Az gelir.” diye karşılık verir (7 Ağustos). Durumun kötüleşmesi karşısında 8 Ağustos günü saat 21.45’te Conkbayırı ve Anafartalar’daki tüm birliklerin komutası Albay Mustafa Kemal’e verilir. Alb. Mustafa Kemal artık Anafartalar Grup Komutanı olarak beş tümeni idare edecektir. 10 Ağustos sabahı yapılan taarruz ile Conkbayırı tepelerine kadar yaklamış olan müttefikleri geri püskürtür ve o günden sonra Conkbayır bir daha tehdit altında kalmaz. Bu önemli zaferden sonra 16 Ağustos’taki Kireçtepe muharebesi, 21 Ağustos’taki 2. Anafartalar muharebesi ve 27 Ağustos’taki Bombatepe muharebesi sonrasında bir sonuç alamayacağını anlayan müttefikler 7 Kasım 1915’te Çanakkale’den çekilme kararı alırlar. 8 Aralık’ta hazırlıklar başlar ve 19-20 Aralık gecesi Suvla bölgesi boşaltılır. Sonrasında ise 8-9 Ocak gecesi Seddülbahir bölgesi boşaltılır ve 9 Ocak günü Liman Paşa saat 08.45’te Başkomutanlık vekaletine durumu şu telgraf ile bildirir: “Tanrı’ya şükür Gelibolu yarımadası tamamen düşmandan temizlenmiştir. Diğer ayrıntılar ayrıca sunulacaktır”.
Müttefiklerin Çanakkale’de gösterdikleri tek başarı hiç kayıp vermeden sessizce çekilebilmeleri olmuştur. Çekilme sırasında oluşacak kaybı azaltmak için kandırma kukla askerler, su ile çalışan mekanizmalarla ara ara ateş eden tüfekler kullanılmış, günden güne gece yapılan taciz ateşleri azaltılarak Türk ordusu gece sessizliğine alıştırılmış ve buna benzer farklı yöntemler kullanılmıştır.
SONUÇ
1. Dünya savaşında tüm cephelerde savaşan asker sayımız toplam 3 milyon civarında olmuş ve savaş boyunca 500 bini şehit olmak üzere toplam 1.2 milyon asker kaybımız olmuştur. Verilen sayılardaki kayıp ifadesinin, sadece ölenleri kastetmediğini, aynı zamanda yaralıları, hastalıktan savaşamayacak duruma gelenleri, firar edenleri, esir düşenleri vb. içerdiğini bilmemiz ve buna dikkat etmemiz gerekmektedir. Gelibolu’da 8.5 ay süren savaşın kayıplarını, çok sağlıklı tahmin etmek son derece güçtür. Rakamlar kaynaktan kaynağa göre değişmekle birlikte ortalama olarak bakacak olursak, savaşa 489.000 işgal gücü askerinin, buna karşılık ise bazı kaynaklar göre 315.000 bazı kaynaklara göre ise 500.000 Türk askerinin katıldığını ve doğrudan savaş meydanında ölenlerin sayılarının her iki tarafta da yaklaşık olarak 50.000 civarında olduğunu söyleyebiliriz.
Savaşın askeri olarak en önemli sonucu, İşgal kuvvetlerinin Boğazı geçememesi ve İstanbul’u işgal edememesidir. Böylelikle Rusya’ya Karadeniz üzerinden gidecek yardımların da önüne geçilmiştir. Kara muharebelerinde işgal güçlerine ait askerlerin Gelibolu’da çakılıp kalmaları Almanya’nın diğer cephelerde daha rahat etmesini sağlamıştır. Siyasi olarak Çanakkale’nin geçilememesi Rusya’da çarlığın yıkılmasına ve bolşevik ihtilaline giden yolun açılmasına neden olmuştur. İşgal kuvvetlerinin uğradığı bu yenilgi, yönetimlerinde değişikliklere neden olmuş, sömürgelerindeki toplumlarda özgürlük akımlarının doğmasına yol açmıştır.
Çanakkale Zaferi Osmanlı devletinin en son zaferi olmuştur. Çanakkale Zaferi Balkan Savaşı’nda uğranılan yenilginin izlerini silmek ve kaybolan morali ve kendine olan güveni tekrar kazanmak adına çok önemli bir zafer olmuştur. Albay Mustafa Kemâl bu zaferle kendini göstermiş ve kabul ettirmiştir. Aslında başarılı olduğu takdirde çok yönlü amaca hizmet edebilecek olan ve müttefiklerin “Büyük Gösteri” olarak adlandırdıkları harekât Müttefikler için, hem denizde hem karada, yenilgi ile sonuçlanmıştır. Ancak buna rağmen İngilizler, -sonuç itibariyle Osmanlı devleti askeri gücünün önemli bir kısmını aylarca yarımadaya kilitlemeyi sağlamış olması nedeniyle- bu harekâtı amacına hizmet etmiş olarak varsaymışlardır.
Necmettin Halil Onan tarafından aslında Kurtuluş Savaşı için yazılan “Bir Yolcuya” adlı şiirin “Dur Yolcu!” diye başlayan ilk dörtlüğü, Gelibolu yarımadası’nın maneviyatını bize gerçekten de tam olarak anlatmaktadır. 1915’te yüzbinlerce insanın yitip gittiği bu yarımada’da bir devir batmaya yüz tutarken, bir ulus için yeni bir başlangıcın temelleri atılmaya başlanmıştır. Ana rahmindeki ceninin ilk kalp atışlarının başlaması gibi, modern cumhuriyet’e gidecek sürecin kalp atışları da ilk olarak burada atmaya başlamıştır. İleride bir toplumu ümmet bilincinden çıkartıp ulus bilincine taşıyacak olan, egemenliği “tek adam” dan alıp gerçek sahibine teslim edecek olan, kurduğu Cumhuriyet ve yaptığı devrimler ile medeniyet yolunu açacak olan Mustafa Kemâl Atatürk, Çanakkale’deki başarıları ile halk nezdinde Anafartalar Kahramanı ünvanını haketmiş ve tarih sahnesindeki yerini almıştır. Çanakkale Zaferi'ni, “nasıl olsa üç yıl sonra İstanbul işgal edildi, elimize ne geçti ki? ” söylemi ile küçümsemeye çalışanlara verilecek en önemli cevap kanımca bu olmalıdır.
Sonuç olarak Çanakkale, dini ve milli duyguların ağır bastığı ve bu nedenle şehadet mertebesine ulaşmak adına karşılığında hiçbirşey beklemeksizin kendini ölüme atan ümmet bilincindeki bir milletin, daima ileriyi görebilen, askeri yeteneği oldukça yüksek olan ve ileride ümmet toplumunu ulus toplumuna dönüştürecek lider olan –Mustafa Kemâl Atatürk- ile buluştuğu ve birlikte zafere koştuğu yerin adıdır.
Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm silah arkadaşları ve bu vatan için canını hiçe sayarak feda eden tüm şehitlerimize şükranlarımla.
Riyad AKPINAR
28 NİSAN 1915 I. KİRTE MUHAREBESİ
6-7-8 MAYIS 1915 II. KİRTE MUHAREBESİ
KRONOLOJİK SIRALI YAZILAR
28 HAZİRAN -5 TEMMUZ 1915 ZIĞINDERE MUHAREBESİ
4-5-6 HAZİRAN 1915 III.KİRTE MUHAREBESİ
21 HAZİRAN 1915 KEREVİZDERE MUHAREBESİ