UŞAK

PAYLAŞ

 

    ANA SAYFA

 

2 EYLÜL 1922 - 7 EYLÜL 1922

 

26 Ağustos sabahı başlayan Büyük Taarruz ile Yunan Ordusu kısa sürede bozguna uğratılır ve ertesi günü Afyon düşman işgalinden kurtarılır. Uşak yönüne doğru ilerleyişine devam eden Türk Ordusu 30 Ağustos günü Dumlupınar Mevkisinde "Başkomutanlık Meydan Muharebesi" ile Yunan Ordusunu tamamen imha eder. Atatürk, o geceyi Dumlupınar istasyonunda geçirir. Başkomutanlık Meydan Savaşı ile kesin yenilgiye uğrayan düşmanın ardından Türk ordusu, dört nala Ege şehirlerine yayılır, halkın Zafer şenlikleri arasında, köy, kasaba, şehir teker teker düşmandan kurtarılır, yaralar sarılır. Uşak, alevler içinde yanmaktadır. İki yıla yakın bir süre, düşman işgali altında kalan şehir, kaçan düşmanın amansız ateşine sahne olur. Türk ordusunun öncü birlikleri 1 Eylül 1922 günü ikindi üzeri Uşak ovasından alevler içindeki Uşak’a girerken, komutan İzzettin (Çalışlar) ın ilk emri, yangınları hemen söndürmek olur, daha sonra, kaçan düşmanın peşine düşer.

2 Eylül 1922 günü Atatürk, İcra Vekilleri Heyeti’ne (Bakanlar Kurulu) şu telgrafı gönderir:

“...Eskişehir ve Uşak’ın düşmesi haberini bekliyorum”.

Gerçekten de 2 Eylül 1922 günü Uşak artık düşman elinden kurtarılmıştır ve Atatürk, beraberinde Garp Cephesi komutanı İsmet İnönü, Garp Cephesi kurmay başkanı Asım Gündüz, I. Ordu Komutanı Nureddin, 4. Kolordu Komutanı Kemalettin Sami Paşalar olduğu halde Dumlupınar'dan ayrılarak Uşak’a gelir. Uşak’ın en büyük konaklarından birine yerleşirler.

Esir alınmış olan Yunan ordusu komutanları General Trikopis ve General Diyenisin, Atatürk’le görüştürülmek üzere Uşak’a getirilirler. Bu olayı, Asım Gündüz, hatıralarında şöyle anlatır:

"Başkomutan Mustafa Kemal, Uşak’ta, Trikopis’i, daha önce Yunan Başkomutanı Hacı Anesti için hazırlanmış, içi mavi beyaz boyalı, Uşak’ın en büyük evinde kabul etti. Trikopis’in bu evde kabulünde bile, Mustafa Kemal’in o ince nezaket ve zekasının tipik tecellisi vardı. Muzaffer Türk Başkomutanı bu mavi beyaz boyanarak her şeyi şekle bağlamış palikarya ruhunun sefaletini, nasıl bir umursamazlık duygusu içinde olduğunu göstermiş oluyordu. Mağlup ve esir Yunan generalleri, benim sert olmamışcasına güler yüzlü, nazik ve kendilerini teselli için hiçbir fırsatı kaçırmayan Türk Başkomutanının huzurunda rahatlamışlar, eğer utanma duyguları kalmışsa utanmışlardı.."

Atatürk o gün, Trikopis’le uzun uzun görüşür, kendisine şu sözleri söyler:

“Vicdanınıza karşı vazifenizi yaptığınıza kani iseniz, içiniz rahat olabilirsiniz! En büyük komutanların bile esir oldukları tarihlerde yazılıdır. Meselâ size Napolyon’u gösterebilirim.”

Atatürk, İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Rauf Bey’e ise şu telgrafı gönderir:

“...Esir alınan generallerle görüştüm. Kendilerini teselli ve misafir ettim. Ailelerine sağlık haberlerini bildirmelerine müsaade ettim.”

O gün Batı Cephesi Komutanlığı tarafından, 30 Ağustos 1922’de kazanılan Dumlupınar Muharebesi’ne “Başkomutan Muharebesi” adı verildiği bildirilir.

Ertesi 4 Eylül 1922 günü Atatürk Eşme'ye geçer. O gün İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Rauf Bey Atatürk’e, İstanbul’daki İtilâf Devletleri temsilcilerinin mütareke isteğini bildiren bir telgraf gönderir. Atatürk bu telgrafa 5 Eylül günü;

“Anadolu’daki Yunan ordusu kesin şekilde mağlup edilmiştir. Anadolu için herhangi bir görüşmeye gerek kalmamıştır. Mütareke, ancak Trakya için söz konusu olabilir." şeklinde cevap verir. Aynı gün, Fransız Mareşali Lyautey, Atatürk ve İsmet Paşa’ya iletilmek üzere, Paris’te Ankara Hükûmeti’nin Paris Temsilcisi Ferit (Tek) Bey’e 30 Ağustos 1922 zaferini kutlayan bir yazı gönderir. Benzer bir tebrik yazısı Hindistan Merkez Hilâfet Komitesi Başkanı Chotani tarafından Bombay’dan gönderilir. İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold ise, İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderdiği telgrafta “Yüksek Komiserlerin, İzmir’de Kemalist kuvvetlerle çatışmaktan sakınmak gerektiği kanısında” olduklarını bildirir.

6 Eylül günü Ukrayna Sovyet Hükûmeti tarafından Atatürk’e, 30 Ağustos Zaferini kutlayan bir telgraf gönderilir. Aynı gün İngiliz Orduları Başkomutanı General Harington, İngiltere Savunma Bakanlığı’na gönderdiği telgrafta  “Durum vahim. Ateşkes için kaybedilecek zaman yok. Yunanlı Anadolu’dan kaçıp gitmekten başka bir şey düşünmüyor." ifadelerini kullanır.

Atatürk 7 Eylül günü Eşme’den Alaşehir - Salihli yönüne doğru hareket eder.

 

 

19 ŞUBAT 1923 - 19 ŞUBAT 1923

Atatürk, İzmir İktisat Kongresi’nden Ankara’ya dönerken, 19 Şubat 1923 te Uşak’a bir kez daha gelir. Yanında, yeni evlendiği eşi Latife Hanım, Genel Kurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa da vardır. Daha beşbuçuk ay önce alevler içinde yanan Uşak, o gün baştanbaşa bayraklarla donatılmıştır. Atatürk trenden iner inmez, Uşak Kaymakamı, Belediye Başkanı ve Müftü, konuklara "Hoş Geldiniz" derler. Müftünün Türkçe duası Atatürk’ün çok hoşuna gider.

 

 

 

 

 

 

 

İstasyondan şehre kadar cadde, halılarla döşenmiştir. Atatürk, askeri birliği denetler, halkı ve öğrencileri selamlayarak, doğruca Hükümet Konağına gelir. Kısa bir dinlenmeden sonra heyetlerle görüşen Atatürk, balkona çıkarak Uşaklıları bir daha selamlar.

O gün Türk Ocağına gelen Atatürk, kahvesini yudumlarken, gençlerden biri kürsüye çıkar. Konuşmasında, Atatürk’ü Bismark’a, Napolyon’a benzetir, onlarla karşılaştırır. Atatürk, konuşmanın bu yerinde kaşlarını çatar, dayanamayarak gencin sözünü keser ve şunları söyler:

-Arkadaşımızın izinleriyle, burada bir noktayı aydınlatmak için sözlerini kesiyorum. Efendiler! Bu arkadaş beni Bismark ve Napolyon’la karşılaştırıyor. Napolyon kimdir? Tac ve macera peşinde koşan bir insan.. Bismark’sa tacidara hizmet eden bir adam. Ben bunlardan hiçbiri değilim ve olamam.

Genç konuşmacı pek sıkılır ve şunları söyler: "Affedersiniz Paşam, sizin şan ve şerefinizden bahsetmek istiyordum" deyince Atatürk bu sefer:

-Hangi şan ve şeref? Eğer mensup olduğum milletin şanı ve şerefi varsa ben de şanlı ve şerefliyim.. Şan da, şeref de milletimindir. İçinizden biri çıkar da sırf şan ve şeref için koşar, milletinden koparsa biliniz ki başınıza beladır. Millet bu gibilere asla müsaade etmemelidir.

Atatürk’ün bu sözleri alkışlarla karşılanır. Atatürk te konuşan gencin iyi niyetini bildiği için onu okşar.

Türk Ocağı’ndan sonra, Latife Hanım’ın yakın akrabası, Uşak Belediye Başkanı Enver Beyin evine gidilir, öğle yemeği orada yenir. Akşama doğru Atatürk, Eskişehir’de kendisini bekleyen İsmet (İnönü) ve Lozan Heyeti ile buluşmak üzere trene biner, törenle uğurlanır.

 

 

16 EKİM 1925 - 16 EKİM 1925

 

1925 yılının Ekim ayında bir yurt gezisine çıkan Atatürk, özel treni ile İzmir’den Konya’ya geçerken 16 Ekim 1925 günü akşam üzeri saat 17.20 de Uşak İstasyonunda kısa bir mola verir. Uşaklılar onu bırakmak istemiyorlardı. Bir çay içmek üzere Belediyeye gelir. Burada Haşim Tekin adında bir genç bir konuşma yaparak "Türkiyenin kültür ve sanat alanlarında da atılımlar yapması" gereği üzerinde durur. Atatürk bu konuşmaya şu cevabı verir:

 

"Bir millet medeni duygularını gerçekten ifade edebilecek bir derecede edebiyatını, musikisini islah edemez, geliştiremezse o milletin çağdaş medeniyete dahil olduğu kabul edilemez. Bu sözlerden sonra milli kültürün yükseltilmesi üzerinde durur. Çaydan sonra, şehit çocukları ve yetimlerin okutulduğu Şefkat Yurdu'na gidilir. Burada, öksüz bir çocuk Atatürk'ü kucaklıyarak, yaşından beklenilmeyen içli bir konuşma yapar. Atatürk’ün gözlerinden birkaç damla yaş süzülür, yavruyu şefkatla kucağına basar ve çevresindekilere şunları söyler:

 

-Çocuğun sözleri ruhumda büyük bir heyecan yarattı. Bunu anlatamam. Gözyaşları duygularımın açık ifadesidir. Ben hayatta nadiren ağlayan bir adamım. O da Uşak’ta burada oldu.

 

Gece olmuştur. Atatürk İstasyona gelir. Eskişehir'e gitmek üzere yola çıkar.

 

 

26 OCAK 1931 - 26 OCAK 1931

 

Atatürk, Ankara-İzmir tren yolculuklarının birinde, 26 Ocak 1931 günü saat 16 da, Uşak yakınlarındaki Uşak Şeker Fabrikası önünde durur, fabrikayı gezerek, ilgililerden bilgi alır. O gün saat 18.20’de Uşak İstasyonunda 20 dakika duraklayan Atatürk, kendisini karşılayanlarla görüşür, sonra da yoluna devam eder.

 

 

8 NİSAN 1934 - 8 NİSAN 1934

8 Nisan 1934 te, Ege Askeri Manevralarında bulunmak üzere Ankara’dan yola çıkan Atatürk, aynı gün Uşak’ta trenden inerek Uşak Topçu Birliğini denetler ve sonrasında Manisa'ya doğru hareket eder.

 

 

22 HAZİRAN 1934 - 22 HAZİRAN 1934

 

Atatürk, İran Şahı Rıza Pehlevi ile çıktığı Yurt Gezisinde, son olarak, 22 Haziran 1934 te Uşak’a uğrar. Ankara, Eskişehir, Afyon üzerinden, trenle, İzmir’e gitmektedirler. Şah’la birlikte Uşak’taki Askeri Birliği denetleyen Atatürk, şehirde fazla kalmadan, aynı gün Manisa’ya oradan da İzmir’e geçer.

 

Bundan sonra, Atatürk İzmir’e geliş-gidişleri sırasında çoğu kez Uşak yolunu seçmiş, ancak Uşak’ta durmadan yoluna devam etmiştir.

 

 

 

 

 

UŞAK' TA ÇEKİLMİŞ FOTOĞRAFLARI

 

 

 

Kaynaklar:

1- Mehmet Önder, Atatürk'ün Yurt Gezileri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Birinci Baskı, 1975

2- Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2007

3- Fotoğraflarla Atatürk, Genelkurmay Personel Başkanlığı, Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı Yayınları, 2015

4- Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi, 2008

5- Andrew Mango, Atatürk, 2004

6-https://www.isteataturk.com/