19 MAYIS 1919 - 12 HAZİRAN 1919
16 Mayıs 1919 Cuma günü, İstanbul’dan kalkan, Kaptan İsmail Hakkı (Durusu) idaresindeki Bandırma Vapuru, Dokuzuncu Ordu Kıt’aları Müfettişliğine atanan Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) ile maiyetini Samsun’a götürmektedir. Atatürk, Samsun ve çevresinde asayişi düzenlemekle görevlendirilmiştir. Bandırma Vapuru'nda şu isimler vardır:
1-Mustafa Kemâl (Atatürk) Paşa, 9. Ordu Müfettişi
2-Albay Kazım (Dirik) Bey, Müfettişlik Kurmay Başkanı,
3-Dr. Albay İbrahim Tali (Öngören) Bey, Müfettişlik Sağlık Başkanı,
4-Kurmay Yarbay Mehmet Arif (Ayıcı) Bey, Kurmay Başkanı Yardımcısı,
5-Kurmay Binbaşı, Hüsrev (Gerede) Bey, Kurmay Başkanlığı İstihbarat ve
Siyasi Şube Müdürü,
6-Topçu Binbaşı Kemâl (Doğan) Bey, Müfettişlik Topçu Komutanı,
7-Doktor Binbaşı Refik (Saydam) Bey, Sağlık Başkan Yardımcısı,
8- Piyade Yüzbaşı Cevat Abbas (Gürer) Efendi, Müfettişlik Baş Yaveri,
9-Yüzbaşı Mustafa Vasfi (Süsoy) Efendi, Karargâh Komutanı,
10-Yüzbaşı Ali Şevket (Öndersev) Efendi, Müfettişlik Emir Subayı,
11-Kd. Yüzbaşı Mümtaz (Tünay) Efendi, Kurmay Mülhakı,
12- Yüzbaşı İsmail Hakkı (Ede) Efendi, Kurmay Mülhakı,
13- Tabip Yüzbaşı Behçet Efendi
14-Üsteğmen Hayati Efendi, Kurmay Başkanı Emir Subayı ve Müfettişlik Kalem
Amiri,
15-Üsteğmen Arif Hikmet (Gerçekçi) Efendi, Kurmay Mülhakı,
16-Teğmen Muzaffer (Kılıç) Efendi, Ordu Müfettişliği 2. Yaveri,
17-Üsteğmen Abdullah (Kunt) Efendi, İaşe Subayı,
18-Adli Müşavir Ali Rıza bey
19-Tabur Hesap Memuru Rahmi Efendi
20-Tabur Hesap Memuru Ahmet Nuri Efendi
21-Birinci Sınıf Katip Faik (Aybars) Efendi, Şifre Katibi,
22-Zabıt Vekili Tahir Efendi
23-Dördüncü Sınıf Katip Memduh (Atasev) Efendi, Şifre Katibi Yardımcısı
Bandırma Vapuru'nda son gün vize alarak vapura binen Albay Refet (Bele) ve ayrıca 25 er ve 21 gemi mürettebatı da bulunmaktadır.
18 Mayıs 1919’da Sinop limanına ulaşan Bandırma Vapuru burada bir süre durdurduktan sonra yoluna devam eder.
Bandırma vapuru, 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü sabah saat 6.00 sıralarında Samsun Limanı’na girer. Kurmay Binbaşı Mahmut Ekrem Bey, sandalla gemiye yanaşır gemiye çıkarak güvertede bulunan Atatürk'ün yanına gider ve askerce bir selam vererek, “Hoş geldiniz paşam” der. Böylece Atatürk'ü Samsun’da ilk karşılayan Binbaşı Mahmut Ekrem Bey olur.
Atatürk karargâhı ile beraber sandallarla Tütün İskelesi’nde karaya çıkar. Atatürk'ü karaya Karakaş Mustafa olarak tanınan kayıkçı çıkarır. (Uzun yıllar Atatürk'ü karaya Havuzlu İsmail’in mi, yoksa Karakaş Mustafa’nın mı çıkardığı tartışılsa da, daha sonra resmi olarak Karakaş Mustafa’nın çıkardığı kabul edildi. Bugün, Havuzlu İsmail’in (Yurtsever) de Mustafa Karakaş’ın da mezar taşlarında ‘Atatürk’ü Samsun’da karaya çıkaran kişi’ oldukları yazılıdır.)
Kendilerini askerî bando eşliğinde bir müfreze asker ve şehrin ileri gelenleri karşılar. Karşılama olayını Muhasebe-i Umumiye Müdürü Osman Bey hatıralarında şöyle anlatmıştır: “19 Mayıs sabahı, Mustafa Kemâl Paşa ve arkadaşlarını alelusul (usule gereği) bir bando mızıka ile bir müfreze asker, rüesâ-yi memurin ve şehir ileri gelenleri karşıladı. Halk hiçbir şeyin farkında değildi. Öyle ümitsiz günlerdi ki, bir hatta birkaç Paşa Samsun’a gelmiş…Bundan ne çıkardı?”
Atatürk oradan Mantika Palas Oteli’ne geçer ve otele yerleşir. Otelin balkonuna 9. Ordu Müfettişliğinin bayrağı asılır. Karargâhı ise Karadeniz Oteli’ne geçer. Burada bir müddet istirahat ettikten sonra, belediye binasına geçerek belediye meclisi üyeleri ile memleketin asayişi ve müdafaasına dair konuları görüşür. Atatürk; Sivas, Van, Erzurum, Trabzon, Ankara, Kastamonu, Mamuretülaziz (Elazığ), Diyarbakır Valilikleri, Erzincan Müstakil Mutasarrıflığı, Erzurum’daki 15. Kolordu ve Ankara’daki 20. Kolordu Kumandanlıklarından sorumlulukları dâhilindeki bölgenin asayişi ile ilgili hazırlanacak raporun en kısa zamanda göndermelerini tel emriyle ister. Telgraftan da anlaşılacağı üzere Atatürk'ün ilk faaliyetleri Samsun ve çevresindeki asayiş problemleri ile ilgili önlemler almak olur. Bu çerçevede önce Samsun ve çevresindeki Rum çetelerinin Müslüman halka yönelik tecavüzlerine karşı mutasarrıfın gerekli önlemleri almadığı gerekçesiyle daha önceden Dâhiliye Müsteşarlığı görevinde bulunmuş olan Hamid Beyin Samsun Mutasarrıflığı görevine getirilmesini Hükûmete teklif eder. Atama işlemlerinin tamamlanmasına kadar da geçici kaydıyla 3. Kolordu Komutanı Albay Refet (Bele) Beyi vekilliğine atar.
Mantika (Mıntıka) Palas Otel
Aynı gün İstanbul’da İngiliz İşgal Kuvvetleri Karadeniz Ordusu Komutanı General Milne Harbiye Nezareti’ne yazdığı bir yazı ile “9. Ordunun bir teşkilât gereği lâğvedildiği anlaşılmışken, 9. Ordu kıtalarına bir Genel Müfettiş ve 9. Orduya bir Kurmay Başkanı ile büyük bir kurmay heyetinin niçin Sivas(!)’a gönderilmiş olduğunun anlaşılamadığını...” bildirir. İzmir’in işgali ile birlikte 15/16 Mayıs günü Sadaretten istifa etmiş olan ve kabine kurma görevi tekrar kendisine verilmiş olan Damat Ferit Paşa ikinci defa kabine kurar.
Atatürk ve karargâhı Samsun’a çıktıklarında ülke fiilen işgal altındadır. Başta İstanbul olmak üzere Trakya Bölgesi, İzmir, Antalya ve çevresi, Klikya Bölgesi (Çukurova), Samsun ve çevresi işgal altındadır. Bu durumu Atatürk Nutuk’ta şöyle ifade etmiştir:
“Gerçekte, Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tamamlanmıştı. Osmanlı
toprakları tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türkün barındığı bir ata
yurdu kalmıştı. Son mesele, bunun da paylaşımını sağlamaya çalışmaktan
ibaretti. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet,
bunların hepsi anlamı kalmamış bir takım boş sözlerden ibaretti. Neyin ve
kimin dokunulmazlığı için kimden ne gibi yardım sağlanmak isteniyordu?
O halde ciddi ve gerçek karar ne olabilirdi?Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da ulusal egemenliğe
dayanan, kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak!
İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu
topraklarına ayak basar basmaz uygulamasına başladığımız karar, bu karar
olmuştur. ”
Atatürk, 20 Mayıs günü Samsun’dan Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya şu telgrafı gönderir:
-İzmir‘in Yunan asâkiri tarafından işgali hadisesi yakından temasda bulunduğum milleti ve orduyu gayri kabili tasavvur ve tasvir derecede dilhun etmiştir. 19 Mayıs tarihli telgrafnamei âlii fehametpenahilerinde bütün milletin ve ordunun tehassüsatını icmal eden hissiyatı âsifaneleri emniyet ve tesliyetbahş olmuştur. Ne millet ve ne ordu mevcudiyete karşı yapılan bu haksız tecavüzü hazin ve kabul etmiyecektir. Ancak Devlet ve ordu milletin tahlis ve selâmetine hasrı âmâl buyuran zatı akdesi Hazreti Padişahiye olan sadakati tamme ve yeniden riyasetini deruhte buyurduğunuz Hükümeti seniyenin en kati teşebbüsat ve icraatta bulunarak hukuku milleti siyanet edeceğine itminanı kâmil hasebiyle muhafazai sükûnet edilebilmekte olduğunu arzeylerim.
(İzmir’in Yunan askerleri tarafından işgali hadisesi, yakından temasta bulunduğum milleti ve orduyu tasavvur ve tasvir edilemeyecek derecede üzmüştür. 19 Mayıs tarihli yüce makamlarının telgraflarında bütün ulusun ve ordunun duygularını özetleyen soylu duygularınız güven verici ve kabul ettirici olmuştur. Ne millet ve ne ordu, mevcudiyetine karşı yapılan bu haksız tecavüzü kabul etmeyecektir! Ancak devlet ve ordu, ulusun kurtulması ve esenliğine kavuşması ülküsüne kendisini adayan yüce Padişah Hazretlerine olan tam bağlılık ve yeniden Başkanlığını üstlendiğiniz yüce hükümetin en kesin girişimlerde ve eylemlerde bulunarak ulusal hakkı koruyacağına tam bir inan içinde olmasından suskunluğunu koruyabilmekte olduğunu bilgilerinize sunarım)
Ayrıca Harbiye Nezaretine de bir telgraf göndererek İngilizlerin Samsun’a bir kısım asker çıkarmaları sebebiyle, bu gibi tecavüzlerin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını ve ayrıca siyasî durumdan gerektikçe haberdar edilmesini ister.
Aynı gün Samsun’da görevli İngiliz askerî temsilci Yüzbaşı Hurst, Atatürk ile bölgedeki genel durum hakkında görüşür.
21 Mayıs 1919 günü Atatürk, Genelkurmay Başkanlığı’na, Samsun ve çevresindeki asayişsizliğin sebeplerini açıklayan bir telgraf gönderir. Atatürk bu raporunda özetle şu hususları dile getiriyordu:
Seferberliğin başlangıcında sancak içinde özellikle asker kaçaklarından Müslim, Rum ve Ermeni unsurlarından ayrı ayrı kurulmuş birtakım çeteler bölgede hırsızlık ve bazen de adam öldürme türünden eylemler gerçekleştirmiştir. Başta siyasi amaç taşımayan bu eylemler, Rum ve Ermenilerin başka bölgelere göç ettirilmeleri esnasında özellikle Rum ve Ermeni çetelerinin siyasal bir amaca yöneldikleri görülmüştür. Rus işgali başlayınca Ruslardan da destek gören bu siyasi amaçlı ayrılıkçı çete faaliyetleri yurt için daha tehlikeli bir hal almışsa da alınan tedbirlerle amacına ulaşamamıştı. Bölgede faaliyet gösteren İslam çetelerinin kuruluşunda ise hiçbir siyasal amaç tespit edilememiştir. Bununla birlikte Mütareke’den sonra bütün Rumlar, Yunanlılık millî emelleriyle her tarafta şımardığı gibi, bu havalide de Pontus hükûmetinin kurulması gibi bir safsata etrafında toplanmış ve bütün Rum çeteleri, düzenli bir program altında hemen tamamen siyasî bir şekle dönüşmüştür. Pontusçuluk iddiasındaki Rumların çeteleriyle birlikte Samsun’daki Rum komitası ve özellikle Rum Metropoliti Germanos tarafından idare edildiği kesindir.
Bu husus Samsun’daki Fransız Jandarma subayı Favra tarafından da doğrulanmıştır. Favra, metropolit tarafından İstanbul’da Fransız temsilcilerine gönderilen ve Müslümanların Hıristiyan halka saldırılarını anlatan yüze yakın abartılmış olayı sayan bir raporu, gizlice Atatürk'e göndermiştir. Son zamanlarda Samsun ve çevresinde Rum nüfusunu çoğaltmak için Rusya’daki Rumların da bölgeye göçe zorlandıkları hatta bazı çetelerin denizden gizli biçimde Samsun ve havalisi sahillerine çıktığı yapılan araştırmalardan anlaşılmıştır. Bu arada iç güvenlik için gerekli askerin miktarı bilinmeden askerin terhis edilmiş olması ve buna dayalı olarak jandarma kuvvetinin yetersizliği Rum eşkıyasının güçlenmesinde etkili olmuştur. O gün itibarıyla Samsun ve çevresinde 40’a yakın Rum çetesi faaliyet göstermektedir. Rum çetesinin saldırılarına maruz kalmış olan Müslümanlar ise, yerel Hükûmet tarafından korunamadığından çareyi bölgedeki İslam çetelerine sığınmakta görmüştür. Sonuçta bugünkü hal ortaya çıkmıştır. Yani Rum çeteleri Müslüman ahaliyi tehdit ve tepelemeye girişmiş, buna karşılık Müslümanların kurduğu çeteler, Müslümanların ikamet ettiği bazı yerleşmelerde savunma tedbirleri almıştır.
Raporda yer alan bu bilgilere göre Atatürk oldukça kısa bir sürede olayı geniş çevrede araştırabilmiş, bölgedeki asayişsizliğin nedenlerini açık bir şekilde ortaya koyar. Atatürk, aynı raporunda, özellikle Müslüman ahaliyi Rum tecavüzlerinden korumak için aldığı bazı tedbir ve sonuçlarını kısa süre içinde ilgili makamların bilgilerine sunacağını da bildirir.
Atatürk aynı gün, Erzurum’da bulunan 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir’e şu telgrafı gönderir:
-Umumî durumumuzun almakta olduğu vahim şekilden pek elemli ve müteessirim. Millet ve memlekete borçlu olduğumuz en son vicdanî vazifeyi yakından müşterek çalışma ile en iyi yerine getirmek mümkün olacağı kanaatiyle bu son memuriyeti kabul ettim. Bir an evvel zat-ı âlinize kavuşmak arzusundayım...
Sadrazam Damat Ferit Paşa, Samsun’a varışı ve göreve başlaması sebebiyle Atatürk'e başarı telgrafı gönderir.
22 Mayıs Perşembe günü Atatürk, yanındaki birkaç kurmay subayı, Samsun İngiliz Siyasi Temsilcisi Yzb. Hurst, Askeri Denetim Memuru Yzb. Zolther ve Siyasi Denetim Memuru Yzb. Mill ile bölge asayişi hakkında görüştürür. Görüşmelerden edindiği kanaat ve bilgileri aynı gün başka bir rapor ile Sadaret Makamına iletir. Söz konusu raporunda Atatürk, 21 Mayıs 1919 tarihli yazısında bahsettiği Samsun’daki eşkiyalığın nedenleri ile ilgili hususların İngiliz temsilciler tarafından da doğrulandığını ifade eder. İzmir’in işgaliyle ortaya çıkan durum ile ilgili olarak İngiliz subaylarının ortaya koyduğu Osmanlı Devletinin tek başına Türkiye’yi artık yönetemeyeceği ve yabancı devletlerin desteğine ihtiyaç duyacağına dair kanaatlerinin karşısında kendilerine cevap olarak Samsun’daki asayişsizliğin harp yıllarında Rumlar tarafından başlatıldığını söylemiştir. Rusların buna destek olduklarını ve bunun üzerine bazı Rumların bölgeden göç ettirilmek mecburiyetinde kalındığını belirtmiştir. Bununla birlikte Rumlar siyasi emellerinden vazgeçerlerse, bölgedeki asayişsizliğin ortadan kalkacağını ve Türk milletinin yabancı yönetime katlanamayacağı hususlarını bildirmiştir. Raporunu “Millet birlik olup hâkimiyet esasını, Türklük duygusunu hedef almıştır” şeklinde bitirmiştir.
Raporun orjinali şöyledir:
-Bugün Erkânı Harbiyemden birkaç zatı, suret-i mahsusada Samsun İngiliz siyasi mümessili Yzb. Horst, askeri kontrol memuru Yzb. Zolther ve siyasî kontrol memuru Yzb. Mili ile temas ve mülakat ettirdim. Bu mülakat neticesinde aşağıdaki hususlar arza şayan görülmüştür:
Samsun sancağında şakavetin esbap ve âmilleri tamamen 21 Mayıs 1919 ve 53 numaralı şifre ile arzettiğim kanaat dahilinde olmak üzere bizzat İngilizler tarafından itiraf edilmiştir. İzmir işgaliyle hadis olan müessif vakalara nakl-i kelâm suretiyle İngiliz subaylarını, Osmanlı hükümetinin, Türkiye‘yi kendi kendine idare edemiyeceği, birkaç seneler olsun ecnebi müdahale ve siyanetine müftekir bulunduğu zemininde bir fikir ileri sürmüşlerdir. Kendilerine verilen cevapta, Samsun livasındanki şakavetin harp zamanında Rumlardan başladığı ve Rusların bu şakaveti takviye ve idare eyledikleri ve bu yüzden mühim kıtaların o zaman bu havalide takibatta bulundurulmasına lüzum hasıl olduğu hattâ ordunun müracaatı üzerine hükümetin o zaman, Bafra tehcirini de yapmak zorunda kaldığı, bugün için Rumlar, müslümanları tehyiç ve dilgir eden siyasi emellerinden vazgeçerlerse şakavetin derhal kalkacağı ve bu takdirde İslâm çetelerinin ortadan kaldırılması mümkün ve lüzum görülürse askeri tedbirlerle tenkili tabiî bulunacağı bildirilmiştir. Osmanlı hükümetinin idare tarzı hakkındaki fikirlerine de sırf hususi mahiyette ve zati kanaat olmak üzere, Türklüğün ecnebi idaresine tahammülü olmadığı, İngilizler gibi, en medeni milletlerden mütehassıs zatların müşavir olarak iyi karşılanacağı, Yunanlıların, Osmanlı memleketlerinin hiçbir yerinde hakimiyet hakları olamıyacağı anlatılmıştır. İzmir hakkındaki suallerine de vakanın tamamiyle milli ve hayati bir mesele olduğu ve en basit bir köylü için de böyle telâkki olunduğu ve İzmir‘in Türklerce İstanbul kadar mühim bulunduğu, hiçbir ecnebi, bilhassa Yunanistan gibi hayalperver bir hükümetin işgaline razı olunamıyacağı, kuvvetle yapılan bu işgalin muvakkat bulunacağı, milletin yekvücut olup hakimiyet esasını, Türk duygusunu hedef ittihaz ile hükûmet-i hazıraya bütün ruh ve vücuduyle muti ve münkad bulunduğu sırasiyle teşrih ve teati-i efkâr ve hissiyat mahiyetinde olan bu mülakat hususiyetini muhafa etmiştir.
Samsun limanına bir İngiliz Generalinin geldiği ve Merzifon’a geçeceği öğrenilir. Ayrıca yanındaki subayların bir kısmının da Tokat, Sivas ve Amasya’ya gideceği öğrenilince Atatürk Genelkurmay’a gönderdiği telgrafta İngilizlerin, Hükûmet’in varlığına önem vermeksizin, memleket içerisine kuvvetlerini sevk ettiklerini bildirir ve uyarır:
-...Bir gün, her tarafta oldu bittiler karşısında kalınmasının pek ziyade muhtemel olduğunu arz eylerim.
Sadrazam Damat Ferit Paşa, Samsun bölgesindeki asayiş ile ilgili raporlar nedeniyle Atatürk'e teşekkür telgrafı gönderir.
23 Mayıs Cuma günü Atatürk, Ankara’da bulunan 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’ya Samsun’a geldiğini, kendisiyle daha sıkı temasta bulunmak istediğini ve İzmir bölgesine dair alabileceği bilgiden haberdar edilmesini bildiren bir telgraf gönderir. Telgraf şöyledir:
-Samsun’a geleli beş gün oluyor. Zat-ı Âlinizle sıkı temasta bulunmak ve ahval ile sıhhat ve afiyetinizden ve İzmir havalisine dair daha kolaylıkla alabileceğimiz malûmattan civar kolordumuzun aksamı kâmilen Ankara’ya gelmeğe muvaffak olabilecek midir? Canik Livası’nın asayişi yolunda değildir. Üçüncü kolordu kumandanlığına beraberimizde gelen miralay Refet Bey Canik Müstakil Mutasarrıflığına vekaleten deruhte eylemiştir. Bir iki güne kadar Samsun’dan karargâhımla beraber muvakkat işim için Havza’ya gideceğim. Her halde Samsun’dan hareketimden evvel beni tenvir edecek bir telgraf namenize intizârın gözlerinizden öperim.
Kâzım Karabekir Paşa’ya gönderdiği telgraf ile mitingler yapılarak İzmir’in işgalinin protesto edilmesini ister:
-İtilaf hükümetlerinin duygularımız ve siyasi varlığımız aleyhinde İzmir’i Yunanlılara işgal ettirmek suretiyle başlayan haksız davranışlarına karşı her tarafta yapılan gösterilerin ve yapılan müracaatların arkası bırakılmayarak fiili netice alınıncaya kadar devam ettirilmesi ve her tarafta bu milli gösterilerin en iyi bir şekilde idare ettirilmesi fevkalade önemlidir. Hilafet, Saltanat ve milli bağımsızlık ancak ve ancak milletin bu heyecan ve üzüntüsünün layık olduğu nüfuz, genişlik ve şiddetle dışarı yansıtılmasına bağlıdır.
23 Mayıs günü Sultanahmet’te 200 bin kişinin katılımıyla yapılan mitingte Halide Edip (Adıvar) “Birincisi insanlık adalet ve esaslarına sadık kalmak, ikincisi herhangi bir şart altında olursa olsun, hiçbir kuvvete boyun eğmemek” konusunda katılımcılara yemin ettirir. Konuşmasını “Milletler dostumuz, hükümetler düşmanımızdır” diyerek bitirir. Padişah ile görüşmeye giden miting heyetine ise padişah “bağıralım fakat elimizi kaldırmayalım” tavsiyesinde bulunur. Bu mitinglerden rahatsız olan hükümet ilerleyen günlerde mitingleri yasaklar.
24 Mayıs Cumartesi günü Atatürk, Harbiye Nezaretine gönderdiği telgraf ile; Merzifon, Vezirköprü, Amasya, Ladik, Havza gibi bazı bölgelerden gelen asayişsizlikle ilgili şikayetleri bizzat yerinde incelemek ve önlem almak üzere karargâhını 25 Mayıs günü geçici olarak Havza’ya nakledeceğini bildirir. Gerçekte ise Samsun Atatürk için artık güvenli bir yer değildir. İngilizler faaliyet içerisindedirler. Bu nedenle daha güvenli olan iç bölgelere geçme gereği duymuştur.
Genelkurmay Başkanlığı’na gönderdiği telgrafta ise, devletin iç asayişi sağlamada yetersiz kalmasının nedeni olarak jandarma kuvvetinin İtilaf devletleri tarafından oldukça kısıtlanmış olmasını ileri sürer. Ve asayişin sağlanması için jandarma kuvvetlerinin en az yetmiş bin seviyesine çıkartılması ve bu hususta İtilaf Devletleri temsilcilerinin dikkatlerinin çekilmesini talep eder. Ayrıca Genelkurmay’a Ermeni tecavüzlerine karşı 15. Kolordu’nun mevcudunun gerekirse artırılması hakkında bir rapor da gönderir.
Bu arada Harbiye Nazırlığı, İngiliz Generali Milne’nin 19 Mayıs 1919 tarihli yazısına cevap gönderir. Cevapta, Atatürk'ün atandığı 9. Ordu Müfettişliği’nin, Harbiye Nezareti adına verilen emirlerin ne derece uygulandığını araştırma ve vazife bölgesindeki silâhların toplanması ile asayişsizliği ortadan kaldırma amacıyla oluşturulduğu bildirilir.
Atatürk, 25 Mayıs 1919 Pazar günü sabahı karargâhı ile birlikte üç otomobille Havza’ya doğru yola çıkar. Arabalar yolda sık sık arıza yapar. Öğlen Kavak beldesine ulaşırlar.
Atatürk burada halkın ileri gelenleri ile görüşerek Müdafaa-i Hukuk oluşturmaları yönünde tavsiyede bulunur. Öğleden sonra Havza’ya geçer ve Kaymakam Fahri Bey tarafından karargâh olarak tahsis edilen Mesudiye Oteline yerleşir. Mesudiye Oteli’nin önünde Atatürk'ü karşılayan müfrezede görevli Muzaffer Çavuş (Şener) o günü şöyle anlatır:
“Paşa geliyor dediler, otelin önünde bir kalabalık toplanmıştı. Hükümet konağı önünde tertip alarak ikindiye doğru otelin önüne dizildik. Yokuştan yukarıya doğru tozu dumana katarak üç otomobil, yaylılar ve yayalar geliyordu. Otomobiller otelin önünde durdular. Bir kişi ayağa kalkarak etrafı süzdü. Başında kahverengi bir kalpak vardı. Mirliva üniformasının bir omuzunda kordonları sarkıyordu. Paşa kilot pantolon giymişti. Ayağında da körüklü bir çizme vardı. Otomobilden inince ahalinin elini sıktı, sonra bizi teftiş etti.”
Samsun ‘dan Havza’ya geçerken yaşanan iki olay:
Tarladaki köylünün hikayesi
25 Mayıs günü Havza’ya doğru üç araba ile yola çıkan Atatürk ve kurmayları, yolda devamlı bozulan arabaları yüzünden sıklıkla durmak zorunda kalıyorlardı. Kavak bucağına doğru tırmanırken araba yine bozulur. Atatürk ve arkadaşları arabadan iner ve biraz ötede tarlada çift sürmekte olan köylünün yanına giderler. Selamlaştıktan biraz sohbet ettikten sonra paşa sözü memleketin içinde bulunduğu duruma getirir ancak köylü pek oralı olmaz. Bunun üzerine paşa:
“Hemşeri... düşman Samsun’a asker çıkaracak belki buraların hepsini ele geçirecek, sense rahat rahat toprağı sürüyorsun” der. Köylünün bu sözlere tepkisi ise -yıllardır süren savaşlar nedeniyle Türk köylüsünün durumunu özetleyecek şekilde- şöyle olur:
“Paşa, paşa, sen ne diyon. Biz, üç kardeştik iki de oğul vardı. Yemen’de, Kafkas’ta, Çanakkale’de hepsi elden gitti. Bir ben kaldım. Ben de yarım adamım. Evde sekiz öksüz ile üç dul kalmış kadın var. Hepsi benim sabanımın ucuna bakar. Şimdi, benim vatanım da, yurdum da nah şu tarlanın ucu. Düşman oraya gelinceye dek benden hayır yok.”
Paşa bu sözler üzerine Allahaısmarladık diyerek çalışmaya başlayan otomobile biner ve yoluna devam eder.
Dağ başını duman almış marşı
Yolda arabaların devamlı bozulması yüzünden sıklıkla durmak zorunda kalan Atatürk ve beraberindekiler, son bozulduğunda ne yaptılarsa arabayı çalıştıramazlar. En yakın köy Karageçmiş Köyü’dür ve yarım saat yürüme mesafesindedir. Köye kadar yürüyerek gitmeyi ve oradan bir araba tutmayı kararlaştırırlar. Yokuş yukarı yürümeye başlarlar. Atatürk daha Şişli’den ayrılmadan önce bir törende öğrenci gençlerin söylemiş olduğu ve duyduğunda çok hoşuna giden marşı anımsar. Arkadaşlarına dönerek “Size yorulmamanız için bir çare önereceğim. Dağ başını duman almış marşını biliyor musunuz?” diye sorar. Hepsi birbirinin yüzüne bakar. Hiçbirisi tam olarak bilmiyordu. Bunun üzerine kendi gür ve dinç sesiyle, notasını da tekrarlayarak söylemeye başlar:
Dağ başını duman almış,
Gümüş dere durmaz akar.
Güneş ufuktan şimdi doğar
Yürüyelim arkadaşlar.
Sesimizi yer, gök, su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin!
Bu gök, deniz nerede var
Nerede bu dağlar, taşlar
Bu ağaçlar, güzel kuşlar
Yürüyelim arkadaşlar.
Sesimizi yer, gök, su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin!
Bunu bir iki kez söyleyince arkadaşları da öğrenirler ve göğüslerini gererek, boğazlarının bütün gücüyle söylemeye başlarlar. Köye varıncaya dek bu güzel marşı birçok kez yinelerler. Köye vardıklarında, bozulmuş olan araç arkalarından yetişir.
26 Mart 1937’de Ankara’da okuyan Bursalı gençlerin halkevinde düzenledikleri gecede gençler “Dağ başını duman almış” marşını söyleyince, Atatürk eski hatırasını misafirlere şöyle anlatır:
“Ben 1919 senesi Mayısı içinde Samsun’a çıktığım gün elimde maddi hiç bir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım. Samsun’dan Anadolu içlerine kırık bir otomobille gidiyordum. Yanımda öteden beri yaverliğimi yapan Salih ve Cevat Abbas’tan biri bulunuyordu. O kırık otomobil Anadolu yollarında ilerlerken ben daima düşünür ve yaverime şimdi sizin terennüm ettiğiniz şarkıyı söyletirdim. En Türk ufuklarından bir gün bir behemahal bir güneş doğacağına, bunun hareket ve kuvvetinin bizi ısıtacağına, bundan bize bir güç çokacağına o kadar emindim ki, bunu adeta gözlerimle görüyordum. O şarkıyı okutup tekrar ettirmekten maksadım Türk’ün bu güneşi doğunca muvaffak olacağını anlatmaktı. Bu sebepledir ki demin söylenen şarkı benim on sekiz senelik bir hatıramı tazeledi. Bu şarkıyı söylemeye ön ayak olan genç bayana teşekkür ederim.
Havza
26 Mayıs 1919 Pazartesi günü Havza’nın ileri gelenleri Atatürk'ü ziyaret ederler. Atatürk kendilerine şunları söyler:
-Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız, memleketi kurtaracağız! Bizi öldürmek değil, canlı mezara atmak istiyorlar. Şimdi çukurun kenarındayız. Son bir cüret belki bizi kurtarabilir; zaten başka türlü de dönüş imkânı yoktur. Ayrıca ziyarete gelen heyete vatanın savunulması için derhal bir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurmaları gerektiğini ve bunun bütün çevre illere duyurulması gerektiğini bildirir.
Sait Molla imzasıyla bütün belediye başkanlıklarına gönderilen ve “milletin İngiltere’nin yardımını istediğini bildiren” yazısı nedeniyle Atatürk vilâyetlere ve mutasarrıflıklara bir genelge gönderir. Genelge şöyledir:
-Millî ve siyasî bağımsızlığımızın kurtarılması ancak milletin yekvücut olarak müdafaası ile mümkün olacaktır.
Aynı gün İstanbul’da Yıldız Sarayı’nda 131 kişinin katılımı ile 1. Saltanat Şurası toplanmıştır. Atatürk yapılan tartışmaları basından ve Canik mutasarrıfı Hamit Bey’den öğrenir. Edindiği izlenim şurada hiçbir şeye karar verilemediği, hükümete güvensizlik içeren konuşmalar yapılığı ve İstanbul’da bir devrim ruhu uyandığı şeklindedir. Gazetelerde Hürriyet ve İtilaf Fırkası adına hareket eden Sadık Bey’in yazılı ifadesinden başka, hiç kimsenin yabancı yardımını istemek gibi bir cinnet eseri göstermediği, herkesin ulusal bağımsızlıktan yana olduğu yazılıyordu. Ancak buna rağmen Reuter haber ajansının “çoğunluğun İngiltere’nin yardım ve koruyuculuğunu istediği” şeklindeki yayını herkesi kuşkulandırmıştır.
27 Mayıs günü Atatürk, Ankara’da bulunan 20. Kolordu Komutanlığına gönderdiği telgraf ile Karahisar (Afyon)’da bulunan 23. Tümenin mevcudu ve görevi, Konya’da bulunan Yıldırım Kıtaatı Müfettişliği’ne gönderdiği telgraf ile Manisa’nın işgali ve ayrıca İzmir Müdafaa-i Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyeti Merkez Heyeti’nin halen nerede bulunduğu konusunda bilgi ister.
İzmir, Manisa ve Aydın’ın işgali üzerine Atatürk, 28 Mayıs 1919 Çarşamba günü, Havza’dan valilere, müstakil mutasarrıflıklara ve bazı kolordu komutanlıklarıyla Konya’da Ordu Müfettişliği’ne şu genelgeyi ("Havza Genelgesi") gönderir:
-İzmir’in ve maalesef bunu takip eden Manisa’nın işgali gelecekteki tehlikeyi daha açık göstermektedir. Ülke bütünlüğümüzün korunması için millî gösterilerin daha canlı olarak yapılması ve sürdürülmesi lazımdır. Hayatımıza ve millî bağımsızlığımıza zarar veren işgal ve ilhak gibi olaylar bütün milletin içini kan ağlatmaktadır. Üzüntüler durdurulamıyor. Sindirilmesi ve tahammülü mümkün olmayan bu durumun derhâl yok edilip giderilmesi bütün medeni milletlerle büyük devletlerin adalet ve nüfuzlarını sabırsızlıkla beklemek konusunda önümüzdeki hafta içinde Pazartesi başlayıp Çarşamba günü müracaatın arkası alınmak üzere büyük ve heyecanlı mitingler yaparak millî gösteride bulunulması ve bunun bütün bağlı olan yerlere yayılmasına ve bütün İtilaf devletleri temsilcileri ile Osmanlı Hükümetine etkili telgraflar verilmesi ve yabancı olan yerlerde yabancılara da özel etkiler yapılmakla beraber millî gösterilerde adap ve sükûnetin fevkalade korunması ve Hristiyan halka karşı bir sataşma,gösteri ve düşmanca tavırlar alınmaması lazımdır. Sizin bu fikirler etrafında hassas ve etkili bulunmanız yönüyle işin iyi idare edileceği ve başarılı olunacağı hususunda inancım tamdır. Sonucunun bildirilmesini arz ederim.
İstanbul hükümetinin 25 Mayıs günü yayınladığı genelgeyle tüm yurtta gösteri yapılmasını yasaklamış olmasına karşın Atatürk yayınladığı genelge ile daha görkemli protesto gösterileri düzenlenmesini ve aynı zamanda Osmanlı Hükümetine ve İtilaf Devletleri temsilcilerine etkili telgraflar çekilmesini istiyordu. Ancak gösteriler sırasında gayrimüslim halka herhangi bir sataşma olmaması konusunda da uyarıyordu.
Aynı gün Havzalılar sabahtan Taş Mektep binasında toplanırlar ve Atatürk'ün 26 Mayıs günü yaptığı öneri üzerine “Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” kurulmasına karar verdiler. Kaymakam Fahri Bey ve Belediye Başkanı İbrahim Bey önderliğinde Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini kurarlar.
Atatürk 28 Mayıs günü valilere, mutasarrıflıklara ve kolordulara gönderdiği genelgenin (Havza Genelgesi) yanısıra bir yandan kolordulara ayrı telgraf göndererek orduları direniş için hazırlamaya çalışır. Bu anlamda 29 Mayıs günü Sivas, Erzurum ve Ankara’da bulunan 3, 15 ve 20. Kolordu Komutanlıklarına aşağıdaki telgrafı gönderir. Telgrafta özet olarak, İtilaf devletlerinin haksız siyaset uyguladıklarını, milletin esaretten kurtarılmasının ancak kararlı ve namuslu ellerin milleti bağımsızlığını savunmaya sevk etmesiyle mümkün olacağını ve bu görevin uzmanlık alanı olması nedeniyle askerlere (kendilerine) düştüğünü belirtir. Mustafa Kemâl Paşa telgrafın devamında Karadeniz’de ve Doğu Anadolu’da olabilecek işgaller ve bu işgallere karşı nasıl karşılık verilmesi gerektiğinden bahseder ve hazırlıklar yapılmasını emreder:
Onbeşinci Kolordu Kumandanlığına
Havza
29.5.335
1- İtilâf devletlerinin milletimize itisâfkar bir siyaset tatbik ve istiklâli millimizi ve devletimizi idama mahkûm etmekte oldukları tahakkuk etmiştir, İzmir, Manisayı Yunanlılara işgal ettirmekle başlayan son icraatı zalimaneleri, İtalyanların Antalya ve Konya taraflarında işgali askerilerini tevsi etmeleri ile bir kat daha vahim bir şekil alacak. Samsun ve Trabzon gibi Bahri siyah mahreçlerimizin de aynı akibete uğratılması tedarikâtma başladıkları anlaşılıyor. Ermenistan hülyası sahai hakikata iktiran ettirilerek hakkı hayatı millimize bir darbei idamın indirilmesi bait değildir. Kavi bir surette tahtı işgalde bulunan makamı Hilâfet ve merkezi hükümette İtilâf mümessillerinden adeta esir muamelesi gören hükümeti merkeziyenin ima eylemek suretiyle taşraya ahiren işittirdiği sesi bizlere bulunduğumuz elim vaziyeti siyasiyeyi pekâlâ ihsas eyledi. Milletin esaretten tahlisi, hâkim ve müstakil olarak topraklarımızda yaşayabilmesi ancak azimkar ve namuslu ellerin milleti kısa ve doğru yoldan müdafaai hukuk ve istiklâle şevkiyle kabil olacaktır. Memurini mülkiyenin şayanı itimat zevatiyle el ele vererek istiklâlimizin müdafaası emrinde teşkilâtı lâzımeye (bittabi mahrem) ve harice karşı gayrı mahsus bir surette tevessül kılınmasını zaruri addediyorum. Bu husus, ihtisası dolayısiyle biz askerlerin uhdei vatanperveranesine terettüp etmektedir.
2- Vilâyatı Şarkiyede ecnebi işgalini iki şekilde tasavvur etmekteyim. Ya Karadeniz sahilindeki Rum ahalisi isyan ederek cumhuriyet ilân ve bir taraftan da kuvvetli dahili ve bilhassa harici çeteleri vilâyatımızı taraç edecektir. Buna karşı mukabele, jandarma ve asker müfrezeleriyle ve Kemâli şiddetle takibat yapacağız. Ve İslâm köylüleri de ellerindeki silâhlariyle köylerini bizzat müdafaa edecektir. Veyahut böyle bir isyanla gerek müteradif olsun ve gerekse olmasın, sahile ufak veya büyük ecnebi kuvvetleri çıkarken sahilde yerleşecek ve belki dahile de sarkacaktır. Çıkan yalnız Yunan kuvveti olursa ahali ve kuvai askeriyemizle tardı çaresine tevessül olunabilir. Diğer itilâf devletlerinin kıtaatı olursa sahilde yerleşmelerini tavik ve dahilde mukabelenin de zirdeki suretle ve mitingler ve tezahüratı günagûn ile milli protestolar yapılabilir. Fakat bu kuvvetlerin dahile sarkmasına yani memleketimizi bilfiil istilâ eylemelerine karşı bittabi halk ve asker yekvücut olarak fiilen silâhla müdafaayı istiklâle uğraşacaktır.
Bu ihtilâllerle beraber şarktan Ermenistan ve Gürcistan cihetlerinden vuku bulacak tecavüzatın nazarı dikkate alınarak başlıca istikametleri gerilla tarzında müdafaası hususunun şimdiden ihzarı, sahile yakın olup ecnebi kontrollerinden hariç kalmış mahallerdeki esliha, cephane ve teçhizat ve malzemei sıhhıye-i askeriyenin sureti münasebede sezdirilmeden dahile nakillerinin temini hatta kontrole tâbi olanlarının da vaziyeti katiye- halinde kaçırılmasının şimdiden ihzarı. Köylerin vaziyetine göre halkın kendi köyünü müdafaa veyahut civar kıtaatı askeriyeyi de takviye etmelerine göre ihzaratı lâzimeye tevessül ve bunun için esliha ve cephanenin ve tarzı iaşenin vaktiyle kararlaştırılması ve kıtaat mevcutlarının tezyidi ve kıtaat yedinde mevcut eslihanın mümkün mertebe tevhidi, levazım, mevadı iaşe esbabının emniyet ve cephanenin tarzı ikmali, mühim güzergâhlardaki inşaatı cesimenin icabında tahrip edilmek üzere ihzarı gibi hususatın şimdiden teemmüliyle son derece mahrem bir tarzda ikmali lâzımdır.
Yirminci Kolordunun garptan şarka ve Onikinci Kolordunun Adana havalisinden şarka gelen istikametleri temin eylemesine ihtiyaç olacağı mütalâasındayım. Hususatı maruzeye dair mütalâatı aliyelerinin iş‘ar buyurulmasını rica ederim.
3- Yalnız mahrem olarak Üçüncü, Onbeşinci, Yirminci Kolordu Kumandanlıklarına yazılmıştır.
Dokuzuncu Ordu Müfettişi
Mustafa Kemâl
Atatürk'ün genelgesi üzerine işgalleri protesto amacıyla mitingler yapılması ve Büyük Devletler mümessilleriyle Babıâli’ye etkili telgraflar çekilmesi üzerine, beliren bu millî faaliyetin mahiyeti ve genişliği hakkında bilgi edinmek isteyen Harbiye Nezareti’ne Atatürk 30 Mayıs günü şu cevabı verir:
-...İstanbul’a çekilen telgrafların tamamen milletin sinesinden fışkıran teessüratın birer aksi olduğunu arz eylerim. Bu heyecan memleketin en ıssız köşesine kadar şâmildir, umumîdir.
Havzalılar, 30 Mayıs 1919 tarihinde Atatürk'ün isteğiyle ve onun önderliğinde Cuma günü Yörgüç Paşaoğlu Mustafa Bey Camii’nde namazdan sonra İzmir şehitlerinin aziz ruhuna okunan mevlidin ardından belediye binası önünde bir miting düzenlediler. Atatürk bu mitingte hitabeti kuvvetli birinin konuşma yapmasını ve halka silahlanmak zorunluluğundan ve düşmanlar elinde esir bulunan padişahtan bir medet umulmaması gerektiğinden bahsetmesini ister. Ayrıca bu kişinin bir hoca olmasını ister. Aranan kişi civardaki köylerden birindeki Sıtkı Hocadır. Ancak Sıtkı Hoca’ya haber geç gittiği için bu mitinge katılamaz. (Ancak bir hafta sonra düzenlenen mitinge katılıp konuşma yapacaktır) Bu nedenle mitingde eşraftan Fuad Bey bir konuşma yapar. Fuad Bey, İzmir’i işgal eden düşmanın Samsun ve Havza’yı da işgal edebileceğini, bunu engellemek ve İzmir’i kurtarmak için silahlanmanın gerekliliğini söyler.
Atatürk, Kâzım Karabekir’e gönderdiği telgrafta özetle, Ermenilerin Kars ve Sarıkamış’ta asker yığdıkları haberlerinin kaynağı ve doğruluğu hakkında bilgi ister ve telgrafın devamında “İtilâf hükûmetleri, atadan kalma meşru hakkımız olan toprakları çiğnemeyi Hristiyanlık adına bir hizmet addediyorlar. Bu cümleden olarak Ermenilere vilâyetlerimizi peşkeş çekmeleri de ihtimal dahilinde bulunuyor. Kanaatimce böyle bir hali biz, çarpışmaya başlangıç saymaya, meşru topraklarımızı ve millî bağımsızlığımızı kurtarmak için mecburuz!” uyarısında bulunur. Telgrafın tam metni şöyledir:
30. V. 1919
Havzadan 15. K. Kumandanlığına gönderilen şifre.
Havza
30.5.1335
1- Vali Münir Beyden 29 Mayıs tarihli aldığım şifrede derecei sıhhati teeyyüd etmemiş kaydile Ermenilerin Kars ve Sarıkamışta on bin asker tahşit ettikleri ve Antiranikin de otuz bin kadar kuvvetle Van cihetine inmekte olduğu bildiriliyor. Malûmattar bulunduğunuz bedihi olan bu havadisin menbaı ve derecei vüsuku hakkındaki istitlâlât ve mutalâatı aliyelerinin iş‘arını rica ederim.
2- Evvelce de arz ettiğim veçhile siyasi vaziyetimizi ben çok karanlık görüyorum. İtilâf hükümetleri hakkı mevrus ve meşruumuz olan toprakları çiğnemeği hristiyanlık namına bir hizmet addediyorlar. Bu cümleden olarak Ermenilere vilâyetlerimizi peşkeş çekmeleri de ihtimal bulunuyor. Böyle bir vaziyette İngiliz kıtaatının İzmir‘de Yunanlılarla Rumlara yaptıkları gibi bu cephede de Ermenilere pişdarlık edeceği pek memuldur. Ve böyle bir hareketle zorla yerleşmiş olan ahalii mahalliye ile muhacirini bir kere daha yerlerinden oynatmak ve bu suretle ekalliyetin ekseriyete hâkim naziresini tatbik etmek kendilerince kabil olabilir. Bergama buna bir misaldir. Kanaatimce böyle bir hali biz muhasemata iptidar ad ve telâkkiye mülkü meşruumuzu ve istiklâli millimizi kurtarmak için mecburuz. Bu husustaki kanaat ve kararımı Erkânıharbiyei Umumiye Reisi Cevat Paşaya berayi malûmat bildirdim. Adeta mahsur bir kaleye benzeyen Babıalide İtilâf mümessillerinin esiri gibi bir şekilde mukadderatı milleti idareye uğraşan hükümeti merkeziyemizin bu gibi hususta hiçbir şey diyemiyeceğini, yapamıyacağını bugünkü misallerile takdir edebiliriz. İngilizlerin evvelâ küçük bir müfrezei askeriye ile Şarktan gelmeleri memleketin havalii sairesindeki tecrübeye göre varittir. Bu babdaki mütalâatınıza muntazırım.
3- Vilâyete istihbarat hizmetinin zatıâlilerile müştereken tevhit ve tanzimini tavsiye eylerim. Esasen vaki olan talep üzerine istitlâat için makamı Sadaret vilâyetlere tahsisatı mestureden para tahsisinin bu kerre Meclisi Vükelâ kararile Dahiliye Nezaretine emreyledi. İstihbaratı hususi : 34
Dokuzuncu Ordu Müfettişi
Mustafa Kemâl
1 Haziran 1919 günü Türkiye-Havas-Reuter Ajansı’nın, “İstanbul’da toplanan Saltanat Şûrası’nda, heyet-i umumiyenin fikri, Türkiye’nin Büyük Devletler’den birinin yardımını temin merkezindedir” şeklinde haberinin Anadolu’ya tamimi üzerine, Atatürk Havza’dan Sadrazam’a gönderdiği telgraf ile “İçinde bulunduğumuz bu hassas devirde artık her hakikati çok iyi kavrayan ve bütün uğursuz sonuçlara karşı en son fedakarlığı göze alarak milli bağımsızlığın korunmasına kararlı olan milletin sükunete ulaşmasının ve teselli bulmasının, hilafet ve saltanat merkezinden gelecek açık ve samimi açıklamalara bağlı olduğu kanaatindeyim. Millî vicdanı temsil etmeyen haberlerin endişe verici tepkiler doğurabileceği göz önüne alınarak, bu konuda aydınlatılmamı ve yol gösterilmesini...” bildirir.
2 Haziran 1919 Pazartesi günü Mustafa Kemâl Paşa 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir’e gönderdiği telgrafta İstanbul’da toplanan Saltanat Şûrası’nın çalışmaları hakkında: “...Anılan Şûra’da kesin bir karar alınamamıştır. Halen hükümetin yine eski hükümet olduğu, fazla olarak zaafa uğradığı ve İstanbul’da yeniden bir inkılâp ruhu uyandığı anlaşılmaktadır” şeklindeki düşüncelerini bildirir. Telgraf şöyledir:
15. K. Kumandanlığına
Dahiliye müsteşar-ı esbakı Canik mutasarrıf-ı lâhiki Hamit Bey zati şahanenin küşade buyurduğu Meclisi Meşveretde hazır bulunmuş idi. Miri mumaileyhin getirdiği malumat dahi sadre şifa bahş değildir. Hükümete ademi itimadı işrap eden nutuklarla nihayet bulan mezkûr şurada bir kararı kat‘i ittihaz edilememiştir. Halen hükümetin yine eski hükümet olduğu fazla olarak zaafa uğradığı ve İstanbul‘da yeniden bir ruhu inkılâp uyandığı anlaşılmaktadır efendim.
Dokuzuncu Ordu Müfettişi
Mustafa Kemal
Sivas bölgesinde bir takım olaylar olduğunu öne süren İngiliz Yüksek Komiserliği Harbiye Nezaretine bir nota vermiştir. Harbiye Nezareti de bu notayı Atatürk'e bildirir. Atatürk, 3 Haziran günü Harbiye Nezareti’nin telgrafına verdiği cevabı tüm komutan, vali ve mutasarrıflarla da bir genelge ile paylaşır, verdiği cevapta ise şunları yazar: “Bağımsızlığı ve millî varlığı yok eden ve milli varlığı tehlikeye düşüren işgal, cana kıyma ve zulüm gibi, İzmir bölgesinde görülmekte olan olayların ve benzerlerinin baş göstermesine karşı, ne milletin heyecanını ve içindeki acıları, ne de bundan doğacak milli gösterileri engelleyip durdurmak için kendimde ve hiç kimsede bir güç ve kudret göremeyeceğim gibi, bu yüzden çıkacak olayların karşısında da sorumluluk kabul edebilecek ne bir komutan, ne bir sivil yönetici ve ne de bir hükümet tasavvur ederim." Telgraf tam metni şöyledir:
Sivas ve civârında evvelce bulunan Ermenileri ve bilâhire gelen mültecileri tehdîd edecek hiçbir hâdise olmamışdır. Ne Sivas'da ve ne de civârında dâ‘î-i endise hiçbir hâl yoktur. Herkes sâkitâne is ve güçleriyle mesgûldür. Bunu sûret-i kat‘iyede arz ve te’mîn ederim. Binâen-aleyh İngiliz notasındaki istihbârât menba‘ının ne olduğu âcizlerince bilinmek lâzımdır. İzmir'in ve Manisa'nın isgâli haber-i mü’essifi üzerine ahâli-i İslâmiyece yapılan ve anâsır-ı Hıristiyaniye hakkında hiçbir fikr-i husûmet tazammun etmeyen ictimâ‘lardan belki bazılarını bozmaları vârid-i hâtırdır. İtilâf Devletleri milletimizin hukûk ve istiklâline ri‘âyetkâr kaldıkca ve millet devletin tamâmî-i masûniyetinden emîn bulundukca anâsır-ı gayr-i müslimenin dûçâr-ı hasyet olmasının hiçbir sebebi yokdur ve bu bâbda devlete karsı her türlü hukûklarını ta‘ahhüd ve buna tamâmıyla emniyet buyurulmasını istirhâm eylerim. Fakat istiklâl ve mevcûdiyet-i milliyeyi imhâ ve bekâ-yı hayâtı tehlikeye îsâl eden isgâl kasd ve ta‘addî gibi İzmir havâlîsinde görülmekde olan fi‘liyâtın zuhûrât-ı mümâsilesine karsı ne halkın heyecân ve te‘sîrât-ı vicdâniyesi ve ne de buna müstenid tezâhürât-ı milliyeyi men‘ ve tevkîf için nefsimde ve hiç kimsede kudret ve tâkat göremeyeceğim gibi bu yüzden tahaddüs edecek vekâyi‘ ve hâdisât karsısında mes’ûliyet kabul edebilecek ne kumandan ve ne de mülkiye me’mûru ve ne de hükûmet tasavvur ederim.
Fî
3 Haziran sene 1335
Dokuzuncu Ordu Kıta‘âtı Müfettişi
Mustafa Kemal
Aynı gün Atatürk Sadarete gönderdiği tegraf ile Ege bölgesindeki işgaller üzerine siyasî ve genel durum hakkında bilgi ister.
İtilaf Devletleri, Paris Konferansına Osmanlı Devletini de davet etmiştir. Bakanlar Kurulu bu konferansa katılması için Sadrazam Damat Ferit, eski sadrazam Tevfik Paşa ve Rıza Tevfik’’i görevlendirmiştir. Atatürk bu konu hakkında bazı kolordu, valilik ve mutasarrıflıklara gönderdiği yazıda bazı noktalara dikkat çeker:
-Sadrazam Paşa Hazretleri’nin, konferans huzurunda Osmanlı Devleti’nin hukukunu savunmak için çaba gösterecekleri tabiîdir. Ancak milletçe kesinlikle savunulması istenilen ve gerekli görülen hukuk, bilhassa iki noktada incelik gösterir. Birincisi, mutlaka devlet ve milletin tam bağımsızlığı, ikincisi de ana vatan parçalarında çoğunluğun azınlığa feda edilmemesidir. ...Sadrazam Paşa Hazretleri’yle beraberinde hareket edecek olan heyetin, milletin hukukunu savunmada izleyeceği esaslar ve program milletçe bilinmedikçe yukarda ifade edilen noktalarda endişelenmekten uzak durulamaz!
Atatürk, Sivas, Amasya, Merzifon, Trabzon, Erzurum ve Erzincan ile bağlantı kurmasının sonucunda asayiş hakkında edindiği bilgileri 5 Haziran günü Sadaret’e ve Harbiye Nazırlığına bir telgraf ile bildirir.
Diyarbakır’da bulunan birliklerden toplanan ve Samsun yolu ile İstanbul’a gönderilecek olan 10 bin sürgü kolu ile 12 top kamasını taşıyan kafile 7 Haziran günü, Atatürk'ün emri ile Hacı Dağı mevkiinde Kavaklı Çerkes Ekrem ve milisleri tarafından durdurulur ve taşınan malzemeye el konur. Atatürk el koyduğu bu silahlarla birlikte Havza silah deposundaki silahları evlere taşıtır. (Bazı kaynaklarda 31.333 sürgü kolu, 198 makineli tüfek, 26 top kaması ve 10 bin kadar tüfek mekanizması olduğu yazılıdır.)
İşgal devletlerinin Karadeniz Ordusu Başkumandanı General Milne’nin Atatürk'ün İstanbul’a geri çağrılmasına yönelik olarak 6 Haziran günü Harbiye Nezaretine gönderdiği telgrafa karşılık olarak Harbiye Nezareti, “General Calthorpe’un 21 Nisan tarihli asayişsizlik raporu Mustafa Kemâl Paşa’nın atanmasında en önemli etken olmuştur. İngilizler bu atamaya itiraz etmemişlerdir. Kaldı ki Mustafa Kemâl Paşa, bir ordu kumandanı değil, müfettiştir. Onun gezmesiyle karışıklık olmaz” cevabını verir. Ancak Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa, İngiliz Komiser Amiral Calthorpe’nin aynı gün göndermiş olduğu notaya direnemez ve Atatürk'e gönderdiği telgrafta şöyle yazar: “Beraberinizdeki istimbotlardan biriyle İstanbul’a gelmeniz rica olunur.”
Atatürk 8 Haziran'da kendisine gelen bu çağrı üzerine, kimler tarafından ne için istenildiğini gizli olarak Genelkurmay Başkanı Cevat (Çobanlı) Paşa’ya sorar. Cevat Paşa’nın bu konudaki cevabı 11 Haziran günü gelecektir.
Rauf (Orbay) Bey, İstanbul‘dan Anadolu‘ya geçmiş ve Ankara‘da Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ile buluşmuştur. Bir an evvel Havza‘da bulunan Atatürk ile görüşmek arzusunda olduklarından Fuat Paşa 8.6.1919 tarihli bir telgrafla İskilip veya Osmancık’ı görüşme yeri olarak kabul buyurmasını rica eder. Atatürk, benzin yokluğu nedeniyle kendisinin Havza’dan ayrılmasının mümkün olamayacağını ve bir an önce kendilerinin Havza’ya gelmelerini ister ve Ankara’da bulunan Ali Fuat Paşa’ya şu telgrafı gönderir: “Rauf Bey ve sizinle görüşmekliğimiz fevkalâde mühim ve gereklidir. Havza’ya ne zaman ulaşacağınız hakkında bilgiyi makina başında bekliyorum”. Telgrafın tam metni şöyledir:
10 Haziran 1919
Tehiri caiz değildir
Ankarada Yirminci Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa Hazretlerine
Telgrafınızı öğleden sonra yedide aldım. Refikinizle ve zat-ı âlinizle birlikte görüşmekliğimiz fevkalâde mühim ve elzemdir. Ancak benzin fıkdanı beni buraya bağlamıştır. Osmancığa kadar zahmet ve fedakârlığı göze aldıktan sonra Havzaya kadar temdit etmenizi ve mümkünse yarın yola çıkmanızı hasseten rica ederim. Hareketinizin ve Havzaya ne vakit vasıl olabileceğinizin iş‘arına makine başında muntazırım. Refet ve Hamit Beyleri de davet edeceğim. Osmancık‘ta lüzum-u kat‘i olmadıkça zatıâlinizin de hüviyetiniz hakkında kimseye malûmat vermemenizi muvafık buluyorum. Gözlerinizden öper ve hasretle muvasalatınıza intizar ederim.
Dokuzuncu Ordu Kıtaatı Müfettişi
Mustafa Kemal
11 Haziran günü Atatürk, Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa’nın kendisini İstanbul’a çağıran 8 Haziran günlü telgrafına “...Davet sebebinin lütfen açıklanmasını rica ederim” şeklinde bir cevap yazar.
Atatürk 8 Haziran’da kendisine gelen çağrı üzerine telgrafın geldiği gün, kimler tarafından ne için istenildiğini gizli olarak Genelkurmay Başkanı Cevat (Çobanlı) Paşa’ya sormuş idi. Cevat Paşa bu konudaki cevabını 11 Haziran günü kendisine şöyle verir: “Kıymetli bir generalin Anadolu’da seyahati kamuoyuna iyi bir tesir yapmayacağı cihetle İngilizlerin kendisini istediği...” Bunun üzerine Atatürk aynı gün, Havza’dan Kâzım Karabekir Paşa’ya da bir telgraf gönderir. Bu telgrafında bundan sonra izleyeceği yol konusunda fikirlerini yazarak açık destek te ister:
15. K. Kumandanı Kâzım Karabekir
Paşa Hazretlerine 11 Haziran 1335
tarih ve 15 numaralıdır. 1-
Harbiye Nezaretinden şu şifreyi aldım. Maiyeti âlinizdeki istimbotlardan
birile hemen buraya teşrifiniz rica olunur.
2- Sebebi davetimi Cevat Paşadan mahrem sordum. Cevap şudur: ―Zatıalileri
gibi kıymetli bir generalin halen Anadolu vilâyetlerinde dolaşmasının efkârı
umumiyeye iyi bir tesir bahşedemeyeceğinden bahisle İstanbul‘a celp
buyurulmanızı İngilizler istedi.
3- Ali Fuat Paşa daha Samsuna muvaseletimde İngilizlerin hükümete sebebi
izamımı sorduklarını ve ısrarları halinde bunun Hükümeti merkeziyenin arzusu
hilâfında bulunduğunu söylemek mecburiyetinde kalacağını mevsukan istihbar
eylediğini bildirdi. 4- Vermiş
olduğum kararın milletin hukuk ve istiklâlini tayin uğrunda millet ile
beraber çalışmaktan ibaret olduğunu zati biraderilerine evvel ve ahir
arzetmiştim. Bu gaye milletin sinesine iltica ederek vazifei namus ve
vicdanı ifaya fedakârane devam etmeği âmirdir. Emsalimiz veçhile İngilizlere
esir olmak üzere İstanbul‘a gitmekte mazurum. Vazifei Vataniyeme devam
edebilmekliğim bittabi zatiâliniz gibi aynı fikir ve kanaatta bulunan
kardeşlerimin de daima ve herhalde desti vifak ve muavenetlerine menuttur.
Bugün benim vermeğe mecbur olduğum bu fiil kararı yarın bütün erbab-ı namus
ve hamiyetten olan arkadaşlarımız tarafından da verilmesi lüzumu tahakkuk
edeceğine şüphe yoktur. Binaenaleyh bugün meydanı aleniyete vaz‘a mecbur
olduğum bu kararımız arkadaşlarımın kanaatine müstenittir. Bu hususa dair
kıymettar mutaleai biraderiyelerine intizar eylerim. Hükümeti merkeziye
biliğfal İstanbul‘a celbedilmek plânını takib eylediğinden ben de mümkün
olduğu kadar zaman kazanmak ve karargâhımı dahili memlekete sokmak için aynı
usulde mukabele ve muhabere etmekteyim.
Mustafa Kemal
Atatürk 12 Haziran 1919 Perşembe günü sabah Havza’dan hareketle
öğleden sonra Amasya’ya geçer.
Atatürk’ün Samsun’a ikinci gelişi, Cumhuriyetin ilanından bir
yıla yakın bir süre sonra yaptığı Sonbahar Gezisine rastlar. Bu gezi
sırasında, 20 Eylül 1924 günü Hamidiye zırhlısı ile Ordu’dan Samsun’a gelir.
Yanında eşi Latife Hanım ve yakın arkadaşları da vardır.
İskeleden arabalara
binerek doğruca Belediye’ye giderler. Belediyede çeşitli kuruluşların
yöneticileri ile görüşen Atatürk, bir ara balkona çıkarak meydanda toplanan
halkı selamlar. Daha sonra dinlenmek üzere kalacakları Şahinzade Remzi
Bey’in konağına geçerler.
O gün akşam Samsun Belediyesi, Atatürk onuruna bir yemek
verir. Yemeğin sonuna doğru Belediye Başkanı İbrahim Veysi bir konuşma
yapar. Atatürk, teşekkür ederek bu konuşmayı cevaplandırır. O sırada
Belediye Başkanı ayağa kalkarak, Atatürk’ün ardında duran bir koltuğu
gösterir:
-Bu koltuk Reisicumhur Hazretlerinin Samsuna ilk geldikleri
Belediye Dairesindeki oturdukları koltuktu. Teberrüken buraya getirilmiştir,
der.
Atatürk çok duygulanmıştır. Anılarının tazelendiğinden
bahsederek bir konuşma daha yapar. Bu konuşmasında şunları söyler:
-..Ben Samsun’u ve
Samsun halkını gördüğüm zaman memlekete ve millete ait bütün
tasavvurlarımın, kararlarımın herhalde yerine getirilebilir olduğuna bir
defa kuvvetle inanmıştım. Samsunluların hal ve durumlarında gördüğüm
gözlerinde okuduğum vatanseverlik, fedakarlık, ümit ve tasavvurlarımı müsbet
bir inanca götürmeye yeter olmuştu.. Atatürk, ertesi günü 21 Eylül sabahı, Samsun-Çarşamba
Demiryolu inşaatı töreninde bulunur. Burada da bir konuşma yaparak, gümüş
bir kazma ve kürekle temele ilk harcı koyar. Konuşmasında şunları söyler:
-Memleket idaresinde cesaretle, kişisel belirsiz düşüncelerle ne yapılmak
arzu ettiğini bilmeyenlere, halkın sağduyusuna başvurmayı tavsiye etmelidir.
Halk, köylüler bana her yerde iş programını şu iki kelime ile ihtar ettiler:
Yol, mektep!
Öğleden sonra, Samsun'da
Hükümeti, hastaneleri, beş yıl önce kaldığı Mıntıka (Mantika) Palas’ı ziyaret eder.
Mıntıka Palas sahipleri, binayı Atatürk’e hediye etmişlerdir. Bundan memnun
olur ve teşekkür eder.
22 Eylül 1924 günü Samsun Ticaret Okulunda
Öğretmenler Birliği'nin verdiği çayda bulunur. Burada uzun bir konuşma yaparak müsbet
bilimlerinin, fenlerin çağımızdaki önemi ve gereği üzerinde durur:
-“Bu çay ziyafetini düzenleyenlere özel olarak teşekkür ederim. Bu vesile
beni, Samsun’un çok aydın ortamında bulundurmuş oldu. Bu vesile beni,
kafaları ilim ve fen ile bezenmiş kıymetli insanlardan oluşmuş bir topluluk
huzurunda bulunmakla pek mutlu etti. Dünyada her şey için, medeniyet için,
hayat için, başarı için en hakiki mürşit (gerçek yol gösterici)
ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir
(dalgınlıktır), cahilliktir, sapıklıktır.! Yalnız, ilim ve fennin
yaşadığımız her dakikadaki gelişimini kavramak, ilerlemeleri zamanında
izlemek şarttır. Bu konuşmanın bir yerinde de:
-Bizim milletimiz derin
bir maziye maliktir. Milletimizin hayat-ı asarını düşünelim. Bu düşünce bizi
elbette altı yedi asırlık Osmanlı Türklüğünden çok asırlık Selçuk Türklerine
ve ondan evvel bu devirlerin her birine muadil olan Büyük Türk devrine
kavuşturur.. sözlerini söyler. Öğretmenler Birliği hatıra
defterine ise şunları yazar: -...Bütün Türkiye’yi
içine alan Öğretmenler Birliği’nin, bütün milleti aydın birlik haline
getirdiği zaman, Türk milletinin nasıl bir demir kütle olacağını düşünmek
cidden büyük zevk ve saadettir! Samsun'a gelişinin dördüncü
günü Belediyede ilgililerle bir toplantı yapar. Şehin sorunları,
ihtiyaçları üzerinde durur. Boş saatlerinde Samsun kütüphanesinden daha çok
tarihle ilgili kitaplar getirtir, bunları okur.
Samsun’da eşi ile birlikte kaldığı Şahinzade Remzi Bey’in
evinde, aile albümüne bir hatıra olarak şu cümleleri yazar:
-Samsun’da
kaldığımız günler zarfında misafir olduğumuz Şahinzade Remzi Bey’in
hanesinde sahib-i hane tarafından gördüğümüz misafirperverliği ve nezaketi
suret-i mahsusada kaydederim. 23 Eylül 1340 (1924). Gazi M. Kemal 24 Eylül günü sabahı Samsun’dan ayrılarak Havza’ya geçer.
Mustafa Kemâl Paşa, 1917 yılının Aralık ayında veliaht
Vahdettin ile birlikte Almanya gezisine katılmış, ancak ülkeye döndükten bir
süre sonra böbrek sancıları çekmeye başlamıştı. Uygulanan tedavilerle bir
iyileşme sağlayamayınca çareyi Karlsbad’a gitmekte bulmuş ve bu amaçla 30
Haziran – 28 Temmuz 1918 arasında Karslbad kaplıcalarında tedavi görmüştü.
Ancak tedaviden sonra tam düzeldiği sözlenemezdi. İşte bu nedenle Mustafa
Kemâl Paşa Havza’da kaldığı 18 gün boyunca böbrek sancılarına şifa
bulabilmek için her sabah Havza kaplıcalarına gitmiştir. 24 Eylül 1924’te Belediyede yaptığı bir konuşmada bu
konu ve Havza günleri ile ilgili olarak şunları söyler: -Eğer
Havza’nın nafi ve şifalı kaplıcaları sağlığım üzerinde iyileştirici bir etki
bırakmasa idi emin olunuz ki devrim için çalışamayacaktım. Bundan dolayıdır
ki Havza’ya ve Havzalılar’a çok borçluyum. Yürekten bağlılığımı ebediyyen
saklayacak ve sizi hiç unutmayacağım. Muhterem Havzalılar! İlk cüreti, ilk
cesareti gösteren, ilk örgüt yapan siz oldunuz. İnkılâp ve Cumhuriyet
Tarihi’nde kahraman Havza’nın ve Havzalıların büyük bir yeri vardır.
-Kahraman Havzalılar! Sizinle en elemli ve
yaslı günlerimde tanıştım. Aranızda günlerce kaldım. Bana geçmişin değerli
hatıralarını canlandıran şu daire içinde çalışmalarınız ve yardımlarınızdan
çok faydalandım.. Aynı gün, öğleden sonra
Amasya’ya hareket etti.
Atatürk, Harf devriminin bütün yurtta büyük bir heyecanla
yürütüldüğü günlerde, İzmir vapuruyla istanbul’dan Karadenize açılır, 16
Eylül 1928 günü Samsun'a gelir. Yanında Başbakan İsmet (inönü), Kılıç Ali,
Dr. Refik (Saydam), Başyaver Rusuhi de vardır. Karşılama töreninden sonra doğruca
19 Mayıs 1919'da Samsun'a ilk geldiği zaman kaldığı Mıntıka Palas’a gelir.
Akşam öğretmenler tarafından düzenlenen baloyu şereflendirir.
Çalışma masası üzerinde duran bir kağıda yeni
harflerle şu notları yazar: -Samsun, 16 Eylül 1928. Saat sekizi geçiyor. Yazı
odasındayım. İsmet Paşa’yı beklerken bu satırları yazıyorum. Samsun’a üçüncü
defadır geliyorum. İlk gelişim malumdur. Tarihini gözümün önünde, büro
üstünde duran uzun cigara kutusunun kapağında okuyorum: 19 Mayıs 1335. Ondan
sonra bir defa daha gelmiştim. Takriben dört sene evvel, bu gelişimin de
tarihini yukarıda tespit ettim. İsmet Paşa geldi. Yazıyı bırakıyorum. Gazi
mustafa Kemal.
O gün ve ertesi gün, bir başöğretmen olarak Valilikte
memurlar ve halkla yeni harfleri öğretici çalışmalar yapar. 18 Eylül sabahı Havzaya, oradan da Amasya’ya geçer.
Atatürk, Samsuna son ve dördüncü olarak 22 Kasım 1930 gece saat 21’de gelir. Bu
defa Amasya yoluyla Havza’dan gelir. Geceyi o günlerde alt katı CHP
binası olan kendi Köşkünde geçirir.
Ertesi günü 23 Kasım 1930 Pazar,
İçişleri Bakanı Şükrü (Kaya) ve Samsun Valisi Kazım Paşa ile birlikte
Samsun’da bir gezinti yapar ve sigara fabrikasını gezerler.
24 Kasım günü
Çarşamba ilçesine giden Atatürk, Türk Ocağında gençlerle bir sohbet
toplantısı yapar. Ayrılırken Ocak defterine "Çarşamba Türk Ocağında
tanıştığım kıymetli gençlik iftihara layıktır" cümlesini yazar.
Samsun’da
iki gün daha kalan Atatürk, 26 Kasım 1930’da, Lisede derslere girdikten ve
Türk Ocağında verilen konserde bulunduktan sonra, saat 16’da Ege Vapuru ile
Trabzon’a doğru hareket eder.
Atatürk'ün kaldığı Köşk (Mıntıka Palas), Samsunlular tarafından Atatürk
Müzesi olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır.
SAMSUN' DA ÇEKİLMİŞ FOTOĞRAFLARI Kaynaklar:
1- Mehmet Önder, Atatürk'ün Yurt
Gezileri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Birinci Baskı, 1975
2- Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü,
Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2007
3- Fotoğraflarla Atatürk, Genelkurmay
Personel Başkanlığı, Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı
Yayınları, 2015
4- Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi, 2008
5- Andrew Mango, Atatürk, 2004
6- Mustafa Kemâl Atatürk, Nutuk,
düzenleyen Sabahattin Özel, Erol Şadi Erdinç, 2016
7-https://www.samsun2019.com.tr/icerik/78/ataturkun-samsun-gunleri/
8-https://riyadakpinar.blogspot.com/
9-Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi,
Atatürk’ün tamim,telgraf ve beyannameleri IV, 2006
10-
Turgut Gürer, Atatürk’ün yaveri Cevat Abbas Gürer, 2007
11-
Sefer Yazıcı, Milli Egemenlik Belgeleri, TBMM Kütüphane ve Arşiv Hizmetleri
Başkanlığı, 2015
12-http://www.samsun.gov.tr/ataturk-ve-samsun2
13-https://isteataturk.com/