KÜTAHYA

PAYLAŞ

 

    ANA SAYFA

 

6 AĞUSTOS 1920 - 6 AĞUSTOS 1920

 

Atatürk’ün öncülüğü ile Ankara’da ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan ve Anadolu’da milli bir Hükümet kurulduktan sonra, Batı Anadolu’da ve Trakya’da ilerleyen düşmana, örgütlenmiş ve bilinçlendirilmiş kuvvetlerle karşı koymak gerekiyordu. Atatürk, T.B.M.M. de, milletvekilleriyle yaptığı görüşmelerde "maksadın, milletin ve devletin istiklalini korumak" olduğunu, vatanın tamamı yakılıp yıkılsa bile, "bu toprakların üstünde bir tepeye çıkarak oradan savunulacağını" söylüyor, önce güçlü bir ordu kurmayı planlıyordu. Bu düşüncelerden hareketle 18 Haziran 1920’de Ordu Kumandanlığı yetkisi ile Garp Cephesi Komutanlığı kurulur. Ordunun durumunu yerinde görmek ve askerlerin maneviyatını yükseltmek üzere 17 Temmuz 1920’de milletvekillerinden kurulu bir heyeti Cepheye gönderir.

5 Ağustos 1920’de Pozantı Kongresi'nden dönerken Konya üzerinden Afyon’a geçer. Afyon’da Meclis Heyeti ile buluşur. Geceyi Afyon’da geçirdikten sonra, ertesi gün 6 Ağustos 1920 sabahı, heyetle birlikte Kütahya’ya gelir. Kütahya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, konukları için parlak bir karşılama töreni hazırlamıştır. Kütahyalıların kısa bir süre önce kurdukları "Milli Alay" (Birinci Tabur) İstasyon’da Atatürk’ü beklemektedir. Atatürk, coşkun gösteriler arasında "Milli Alay"ı (Birinci Taburu) denetler. Kütahyalıların vatanın kurtarılması ve milli hükümetin yanında yer alması çabaları, Atatürk’ü çok sevindirmiştir. Alayın yaptığı geçit töreninden sonra, şehre gelir. Hükümet binasında bir süre dinlenir. Kütahyalı aydınlarla görüşür. Ayrıldıktan sonra, Kütahya Mutasarrıfı Sait Bey’e bir takdir ve teşekkür telgrafı gönderir. Telgraf’ta şunları yazar:

-Büyük Millet Meclisi'nin selâm ve ihtiramını muhterem halkımıza, kahraman orduya vehamiyetkâr memurine tebliğ etmek üzere Kütahya'yı ziyaret eden heyetimiz burada gördüğü mefharetbaşh ve itminanaver tezakürat-ı samimiye ve âliyeden dolayı fevkalâde müftehir ve mesrurdur. Vatanperver Kütahya ahalisinin malî fedakârlığı, maddi ve manevi himmet ve mesaisiyle beş on gün zarfında ihzar ve teçhiz edilen binlerce mevcuda baliğ kıtat-ı askeriyenin giriştiğimiz dini, milli, vatani mücadelede muzafferriyetimizi temin edecek kahraman bir zümre olarak isbat-ı fedakâri edeceğimden eminiz. Gerek zatıâlileriyle Müdafaa-i Hukuk Heyet-i gayyuresinin gerek umum Kütahya halkının mucib-i mühabat olan himematından dolayı hissettiğimiz Şükranı Büyük Millet Meclisi namına beyan ile arz-ı veda eder ve işbu ihsasat-ı mahmedetkaranemizin aynen bütün ahaliye tebliğ buyurulmasını rica eyleriz.

(Büyük Millet Meclisi’nin selam ve ihtiramını muhterem halkımıza, kahraman orduya ve hamiyetkar memurlara ulaştırmak üzere Kütahya’yı ziyaret eden heyetimiz burada gördüğü göğüs kabartıcı ve güvendirici samimi ve yüksek tezahürattan dolayı fevkalade iftihar etmekte ve sevinmektedir. Vatansever Kütahya ahalisinin mali fedakarlığı ve manevi destek ve çalışmalarıyla beş on gün içinde hazırlanan ve donatılan binlerce mevcutlu askeri birliğin, giriştiğimiz dini, milli ve vatani çalışmada zaferimize ulaştıracak kahraman bir zümre olarak fedakarlığını ispat edeceğinden eminiz...)

 

 

30 AĞUSTOS 1922 - 3 EYLÜL 1922

 

26 Ağustos sabahı başlayan Büyük Taarruz ile Yunan Ordusu kısa sürede bozguna uğratılır ve ertesi günü Afyon düşman işgalinden kurtarılır. Uşak yönüne doğru ilerleyişine devam eden Türk Ordusu 30 Ağustos günü Dumlupınar Mevkisinde "Başkomutanlık Meydan Muharebesi" ile Yunan Ordusunu tamamen imha eder. O gün Atatürk, geceyi Dumlupınar istasyonunda geçirir.  

31 Ağustos 1922 günü sabahı Atatürk, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, I. Ordu Komutanı Nurettin Paşa ile beraber Adatepe bölgesine giderek muharebe meydanını gezer. Atatürk, bu sırada şehitler arasında düşman topçu mermisinin açtığı çukura gömülmüş bir sancaktar görür. Bu aziz şehit, toprağın üstünde katılaşmış kolu ile sancağı dimdik tutmaktadır. Manzaradan etkilenen Başkomutan, savaş sonrasında yapılacak Anıt için bunun sembol alınmasını emreder. (Anıtın temeli bizzat Atatürk tarafından 30 Ağustos 1924 yılında atılır ve 1927 yılında törenle açılır).

Atatürk 1 Eylül 1922 günü orduya şu emri yayımlar:

...Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin zihinsel güçlerini ve kahramanlık ve vatanseverlik kaynaklarını yarışırcasına göstermeye devam etmesini isterim. Ordular! İlk hedefiniz Akdenizdir, İleri!”

Atatürk, Türk milletine yayımladığı bildirgede ise şunları söyler:

“Zalim ve mağrur düşman ordusunun esas unsurları, akıllara dehşet verecek kesinlikle imha edildi. Milletin rey ve iradesine dayanan her işin sonucu, millet için hayır ve mutluluk olduğu açıktır”.

Atatürk’ün, ordu hakkındaki sevgi ve güvenini bildiren Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne cevabı ise şöyle olur:

“...Bu selâm ve güvenden duygulanan ve en kıdemsiz erden komutanlarına kadar en yüksek azim ve imanla savaşan ordunun, bağımsızlığımızın savunulması uğrunda namus gereğini yerine getireceğini temin ederim” .

Türkiye Büyük Millet Meclisi 2. Başkanı Adnan (Adıvar) Bey, cephede bulunan Atatürk’e, annesi ile ilgili olarak şu telgrafı gönderir:

“Bu telgrafı Valide Hanımefendi’nin yatağının yanında yazıyorum. Kendileriyle beraber hepimiz mesuduz. Sağlıkları, kazandığınız zaferden bir kat daha iyileşmiştir. Milletin derdine çare bulucu olurken, bu muhterem kadının hastalığına da çare oluyorsunuz”.

2 Eylül 1922 günü Atatürk, İcra Vekilleri Heyeti’ne (Bakanlar Kurulu) şu telgrafı gönderir:

“...Eskişehir ve Uşak’ın düşmesi haberini bekliyorum”.

Atatürk, aynı gün esir alınan Yunan Generali Trikopis’in kılıcını Kâzım (Özalp) Paşa’ya armağan ederek kendisine şunları yazar:

“General Trikopis’in eşyası arasında ganimet olarak alınan kılıcını, siz kardeşime takdim ediyorum”.

3 Eylül 1922 günü Uşak düşman elinden kurtarılır ve Atatürk, akşam Dumlupınar'dan ayrılarak Uşak’a geçer.

 

 

24 MART 1923 - 24 MART 1923

 

Atatürk’ün Kütahya’ya yaptığı ilk geziden iki buçuk yıl sonra, Güney’e, Adana’ya, Mersin’e kadar uzanan ilk yurt gezilerinden birinden Ankara’ya dönmekteyken 24 Mart 1923 günü Kütahya’ya uğrar. Eşi Latife Hanım da yanındadır. Hükümeti, Belediye’yi, Türkocağı’nı ziyaret eder. Aydınlarla, gençlerle görüşür. O gün Kütahya Lisesi’nde, Kütahyalı öğretmenlerin verdiği çay ziyafetinde heyecanlı konuşmalar yapılır. Atatürk te uzun bir konuşma yapar ve öğretmenlere seslenir:

Muallime Hanımlar ve Muallim Efendiler;

Bu irfan sakfı altında hepinizi bir arada görmekten ve cümlenizi birden selamlamaktan fevkalade memnun ve bahtiyarım. Müdür Beyefendinin çok güzel tasvir ve izah eyledikleri gibi memleketimizi, heyeti içtimaiyemizi hedefi hakikate, hedefi saadete isal için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin istikbalini yoğuran irfan ordusu. Bu iki ordunun her ikiside kıymetlidir, alidir, feyizlidir, muhteremdir. Fakat bu iki ordudan hangisi daha kıymetlidir, hangisi yekdiğerine müreccahtır? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz, bu iki ordunun ikisi de hayatidir.

Yalnız siz irfan ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun kıymet ve kudsiyetini anlatmak için söyleyeyim ki sizler ölen ve öldürebilen birinci orduya niçin öldürüp niçin öldüğünü öğreten bir orduya mensupsunuz. (Alkışlar)

Muhterem Muallime Hanımlar ve Muallim Beyler; biz iki ordudan birincisine, vatanı çiğnemeye gelen düşman karşısında kan akıtan birinci orduya, bütün dünya bilir ve bütür dünya şahit oldu ki, pek mükemmelen malikiz. Vatanın dört sene evvel düştüğü büyük felaketten sonra yoktan var olan bu ordu, vatanı yok etmeye gelen düşmanı vatanın harimi ismetinde boğup mahvetti. (Şiddetli alkışlar). Yalnız, işimiz yalnız bu orduya malikiyetle bitmiş, gayemiz yalnız bu ordunun zaferiyle hitame ermiş değildir.

Bir millet irfan ordusuna malik oldukça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin payidar neticeler vermesi ancak irfan ordusu ile kaimdir. Bu ikinci ordu olmadan birinci ordunun semeratı ufuleder. Milletimizi hakiki saadet ve selamete isal etmek istiyorsak, bizi ölümden kurtaran ve hayata götüren bugünkü şekli idaremizin ebediyetini istiyorsak, bir an evvel büyük, mükemmel, nurlu bir irfan ordusuna malik olmak zaruretinde bulunduğumuzu inkâr edemeyiz.

Eski idarelerin eski hükümet sistemlerinin en büyük fenalıklarından biri de irfan ordusuna layık oldukları büyük ehemmiyeti vermemeleridir.Eğer bu ehemmiyet verilseydi. İstikbali ellerine tevdi ettiğimiz sizlere, istikbal kadar emin bir mevki verilmek lazım gelirdi. Henüz üç bucuk, dört senelik bir hayata malik olan milli idaremiz de vakıa irfan ordusu ile layık olduğu kadar iştigal edememiştir. Fakat bundaki zarureti milletin münevverleri olan sizler, elbetteki herkesten daha iyi takdir edersiniz. Bütün kuvvetlerimizi yalnız cepheye hasrettiğimiz, bütün menabiimizi cephedeki orduda temerküz ettirmeğe mecbur olduğumuz bu kısa müddet içinde, bittabi irfan ordusu ile layikiyle meşgul olamazdık. Lakin cenabı hakka binlerce hamdü sena olsun ki düşman karşısındaki aziz ordumuz için sarf ettiğimiz bütün emekler, mes'ut semeratını verdi.

Artık bundan sonra aynı kuvvet, aynı faaliyet, aynı himmetle irfan ordusu için çalışacak ve birincide olduğu gibi bu ikinci ordudan dahi emeklerimizin, faaliyetlerimizin, himmetlerimizin mes'ut ve muzaffer semelerini aynı parlaklık ve fevzü bereketle istihsal edeceğiz. (Alkışlar)

Arkadaşlar!

Asker ordusu ile irfan ordusu arasındaki müşahebet ve mutabakat arz etmiş olmak için şunu da ilave edeyim: Kıymetli bir eserde, "Ordunun ruhu heyeti zabitan ve kumanda heyetidir." Deniliyor. Hakikaten böyledir. Bir ordunun kıymeti, zabitan ve kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür. Siz mualime hanımlar ve mualim beyler, sizlerde irfan ordusunun zabitan ve kumanda heyetisiniz. Sizin ordunuzun kıymeti de sizlerin kıymetinizle ölçülecektir. İstiklal Mücadele'sinde üç dört senedir, düşmanı topraklarımızda mahvetmek için yaptığımız harpte, ordunun ruhu olan zabitan ve kumanda heyet ve erkânı, kıymetlerinin yüksekliğini nasıl ibraz ve ispat etmişse bundan sonra yapacağımız hur ve inkilap mücadelesinin, milletimize bir karanlık gibi çöken cehli umumiyi mağlup ve makhur etmek harbinde dahi irfan ordusunun ruhu olan siz muallime hanımlar ve muallim beylerin aynı kabiliyeti ihsas ve iraye edeceğinize eminim. Hepinizi bu emniyetle selamlarım muhterem arkadaşlar. (Sürekli ve şiddetli alkışlar)

 

O gece, trenle Ankara’ya döner.

 

 

 

 

30 AĞUSTOS 1924 - 30 AĞUSTOS 1924

 

Atatürk, zaferin 2. yıldönümünde, 30 Ağustos 1924 tarihinde, eşi Lâtife Hanım’la beraber Eskişehir - Afyon üzerinden Dumlupınar’a gelir. “Başkomutan Meydan Muharebesi”nin ikinci yıldönümü nedeniyle yapılan törene katılır. Aynı gün yine Dumlupınar’da, 31 Ağustos 1922 günü savaş alanını gezerken gördüğü manzaradan etkilenerek yapılmasını emretmiş olduğu ve iki yılda hazırlığı tamamlanan Şehit Asker Anıtı’nın (Şehit Sancaktar Mehmetçik Anıtı) temelini atar. Törende Fevzi (Çakmak) Paşa’nın, Darülfünun Rektörü İsmail Hakkı Bey’in, basın adına Ahmet Ağaoğlu’nun, Türkocakları adına Hamdullah Suphi Bey’in, Öğretmenler Birliği adına Nüzhet Haşim Bey’in, Barolar adına Muhiddin Baha Bey’in, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı adına Ali Sami Bey’in, Kızılay adına Dr. Âkil Muhtar Bey’in, T.B.M.M. adına Fethi (Okyar) Bey’in konuşmalarını dinleyen Atatürk, daha sonra kendisi kürsüye gelerek şunları söyler:

Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk Devleti'nin temeli burada atıldı. Ebedi hayatı burada taçlandırıldı, bu sahada, bu semada dolaşan şehit ruhları devlet ve Cumhuriyetimizin ebedi muhafızlarıdır. Burada temelini attığımız "Şehit asker" anıtı işte o ruhları, o ruhlarla beraber gazi arkadaşlarını, fedakâr ve kahraman Türk vatanına göz dikenlere Türk'ün 30 Ağustos günündeki ateşini, süngüsünü, savletini, kudret ve iradesindeki şiddeti hatırlatacaktır.

Gençler!

Cesaretimizi takviye ve idame eden sizsiniz. Siz almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık meziyetinin, vatan muhabbetinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız.

Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz tesis ettik; onu ilâve ve idame edecek sizsiniz.

Arkadaşlar, bu gaza ve şahadet diyarını terk ederken "Şehit Asker’i hep beraber hürmet ve tazimle selamlayalım."

 

Atatürk, Dumlupınar’da 30 Ağustos törenini takiben askerî geçit törenini izledikten sonra, Lâtife Hanım’la beraber akşam Dumlupınar’dan Bursa’ya doğru hareket eder.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

23 OCAK 1933 - 24 OCAK 1933

 

Aradan on yıl geçer.. Bu on yıl içinde Atatürk, trenle Güney ve Batı Anadolu’ya yaptığı yurt gezileri sırasında Kütahya İstasyonundan gelir geçer. Bu gelip geçişlerde çoğu zaman İstasyonda durmamakta, dursa bile bu birkaç dakikayı geçmemekteydi. Atatürk'ün üçüncü kez Kütahya’nın konuğu oluşu, 23 Ocak 1933 tarihine rastlar. Şöyle ki:

Atatürk, Bursa ve Balıkesir’e yaptığı bir geziden sonra, özel treniyle Güney Anadolu’ya gitmektedir. Tren Kütahya sınırından girdiği sırada, Kütahya Valisi Saip Bey’in başkanlığındaki bir Kütahya Heyeti, Atatürk’ü, Değirmisaz İstasyonunda karşılayarak şehirlerine davet ederler. Atatürk bu daveti kabul eder. Tren saat 14.00’te Tavşanlı’ya, saat 16.00’da da Kütahya İstasyonu’na gelir. Karşılama töreni gerçekten parlaktır. Tüm Kütahyalılar İstasyonu doldurmuşlardır. Atatürk, doğruca, valiliğe gelir. Burada CHP Genel Sekreteri Atatürk’ün kulağına eğilerek, Ankara Halkevi’nin bir dergi çıkaracağını, bu dergiye bir ad vermesini ister Atatürk:

-Ülkü, cevabını verir.

Sonra da uzatılan ve dergide yayınlanması istenen fotoğrafının altına şu cümleyi yazar:

-Ülkü’ye, Ülkü’den öz ülkümüzü yayma yolunda kutlu verimler beklerim. Fotoğrafı imza eder.

O gün, Kütahya Kiremit ve Çini Fabrikası’nı gezer. Sahiplerinden geleneksel Türk Çini sanatının geliştirilmesi için ciddi çabalar sarfetmelerini ister.

O geceyi Kütahya’da geçiren Atatürk, ertesi günü 24 Ocak 1933’te, Valiliği, Belediye’yi, bazı okulları ziyaret eder. Öğleden sonra, Kütahya Halkevi’nde Halkevlilerle bir toplantı yapar. Halkevinde çay içen Atatürk, akşama doğru İstasyona gelerek Afyon’a doğru hareket eder.

 

 

 

21 HAZİRAN 1934 - 21 HAZİRAN 1934

 

Atatürk, 21 Haziran 1934’te, yanında konuk devlet başkanı İran Şahı Rıza Pehlevi olduğu halde Ankara’dan İzmir’e geçerken Alayunt İstasyonunda 10 dakikalık bir duraklamadan sonra yoluna devam etmiştir. Bu tarihten sonra, Kütahya’ya bir daha gelememiştir.

 

 

 

KÜTAHYA' DA ÇEKİLMİŞ FOTOĞRAFLARI

 

 

 

Kaynaklar:

1- Mehmet Önder, Atatürk'ün Yurt Gezileri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Birinci Baskı, 1975

2- Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2007

3- Fotoğraflarla Atatürk, Genelkurmay Personel Başkanlığı, Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı Yayınları, 2015

4- Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi, 2008

5- Andrew Mango, Atatürk, 2004

6- http://kutahya.gov.tr/kurtulusun-oykusu