ERZURUM

PAYLAŞ

 

     ANA SAYFA

 
 
 

3 TEMMUZ 1919 - 29 AĞUSTOS 1919

 

19 Mayıs 1919'da Samsun’a çıkan Atatürk, yapılan işgallere karşı bölgesel olarak başlamış olan dağınık ve sınırlı mücadeleyi, tek bir merkezden yönetilen güçlü bir Milli Mücadele haline getirebilmek için gerekli adımları hızlıca atmaya başlamış idi. Bu amaçla karargahı ile birlikte 26 Mayıs günü öncelikle daha güvenli bulduğu Havza'ya geçmiş ve geçtikten iki gün sonra, 28 Mayıs günü Havza Genelgesi'ni yayınlayarak tüm yurtta, yapılan işgallere karşı sürekli protesto gösterileri yapılmasını istemişti. 12 Haziran günü yine karargahı ile birlikte Amasya'ya geçen Atatürk, 22 Haziran günü Amasya Genelgesi'ni yayınlamış ve bu genelgede ise Sivas'ta Milli bir Kongre'nin toplanacağını bildirmişti. Atatürk, aynı genelgede, 10 Temmuz günü Erzurum'da, Doğu illerini temsil eden delegelerin katılımı ile toplanacak olan bir kongreden düzenleneceğini ve bu kongreden sonra kongre üyelerinin Sivas'taki Milli Kongre'ye katılacağını da bildirmişti.

Atatürk Erzurum'da yapılacak olan kongreye katılmak üzere 26 Haziran günü, yanında Hüseyin Rauf (Orbay), Albay Kazım (Dirik), Dr. Refik (Saydam), Hüsrev (Gerede), Süreyya (Yiğit), başyaver Cevat Abbas (Gürer), yaver Muzaffer (Kılıç) olmak üzere Amasya'dan ayrılır ve Tokat, Sivas, Erzincan üzerinden 3 Temmuz 1919 günü Erzurum’a gelir. Kendisini başta 15. Kolordu Komutanı Kazım (Karabekir) Paşa, Erzurum Valisi Münir (Akkaya, Doğu Vilayetleri Müdafaa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti Başkanı Hoca Raif ve Cemiyet üyeleri, Mazhar Müfit (Kansu) ve Erzurum’un ileri gelenleri olmak üzere Erzurum yakınlarındaki Ilıca’da karşılarlar. Ilıca’da, otomobilinden inen Atatürk, Kazım Karabekir’le kucaklaştıktan sonra, karşılayıcılarla birer birer tanıştırılır, daha sonra hep birlikte Erzurum’a gelirler.

Atatürk, askeri birliği ve halkı selamladıktan sonra, Müstahkem Mevki Komutanlığına gelir ve o günden itibaren çalışmalarına başlar.

 

Ayakta duran Doktor Bnb. Refik (Saydam), oturanlar soldan sağa, Erzurum Valisi Münir (Akkaya) Bey, Mustafa Kemâl Paşa, Süreyya (Bozyiğit) Bey ve Mazhar Müfit (Kansu) Bey.

 

 

Atatürk, 28 Mayıs günü Havza'da Havza Genelgesi' ni yayınlamış ve yapılan işgallere karşı, yurdun dört bir yanında mitingler düzenlenmesini istemişti. Atatürk'ün niyetini anlayan işgal güçleri, Harbiye Nezaretinden, kendisinin derhal İstanbul'a geri çağrılmasını istemeye başlamışlardı. İşgal güçlerinin ısrarı sonucu 8 Haziran günü Harbiye Nezaretince İstanbul'a geri çağrılan Atatürk yazışmalarla süreci geciktirmiş ve bu süre içerisinde Amasya'ya geçmiş idi. 22 Haziran günü yayınladığı Amasya Genelgesi sonrasında ise Bakanlar Kurulu 23 Haziran günü Atatürk'ün müfettişlik görevinden azledilmesine karar vermişti. 24 Haziran'da, Atatürk'ün artık bir yetkisinin kalmadığı ve bu nedenle vereceği emirlerin uygulanmaması, telgraflarının kabul edilmemesi gerektiği duyrulur. Bu gelişmeler sonrasında 4 Temmuz günü, Erzurum’da Paşanın telgrafları alıkonularak gönderilmeyince Atatürk Erzurum Posta Başmüdürünü tutuklar ve divan-ı harbe gönderir.

5 Temmuz günü Atatürk, Harbiye Nazırı Ali Ferit Paşa tarafından Padişah adına tekrar İstanbul’a çağrılır. Harbiye Nazırı Atatürk'e, İstanbul’a döndüğü takdirde tutuklanmayacağının garantisinin verildiğini bildirir. Aynı gün Atatürk, Kâzım Karabekir, Rauf Bey, Erzurum Valisi Münir, eski İzmit Mutasarrıfı Süreyya, Kurmay Başkanı Kâzım (Dirik), Kurmay Bnb. Hüsrev, Doktor Bnb. Refik, Mazhar Müfit Beyler bir toplantı yaparak hareketin başına geçecek kişiyi belirlerler, o kişi Atatürk'tür. Atatürk Nutuk’ta o günkü toplantı hakkında şunları yazar:

Kendilerine genel ve özel durumu açıklayarak izlenmesi zorunlu olan yolu anlattım. Bu münasebetle en uygunsuz durumları ve genel, kişisel tehlikeleri, her olasılığa karşı katlanılması zorunlu olan özveriyi dile getirdim. Bir de, “Ulusal amaç için ortaya atılacakların bugün yok edilmesini düşünen, yalnız saray, hükümet ve yabancılardır. Fakat, bütün ülkenin aldatılmasını ve bize karşı çevrilmesini de ihtimal içerisinde görmek gerekir. Ulusa öncü olacaklaın, her ne olursa olsun amaçtan dönmemeleri, ülkede barınabilecekleri son noktada, son nefeslerini verinceye kadar, bu amaç uğrunda fedakârlığa devam edeceklerine daha işin başında karar vermeleri gerekir. Kalplerinde bu gücü hissetmeyenlerin girişimde bulunmamaları elbette daha isabetli olur.Çünlü aksi durumda hm kendilerini hem de ulusu aldatmış olurlar.

Bir de sözkonusu görev, resmi makam ve üniformaya sığınarak, el altından yürütülebilecek türden değildir. Bu tarz bir dereceye kadar sürdürülebilir. Fakat, artık o devir geçmiştir. Açıkça ortaya çıkmak ve ulusun hakları adına yüksek sesle bağırmak ve bütün ulusu bu sese katmak gerekir. Benim görevden alındığıma ve her türlü sonuçla karşılaşabileceğime kuşku yoktur. Benimle açıkça işbirliği yapmak, aynı sonuçları şimdiden kabul etmek demektir. …Ben, görünüşte, görev ve askerlikten istifa ettikten sonra da, tıpkı şimdiye kadar olduğu gibi üst komutanmışım gibi emirlerimin yerine getirilmesinin başarı için temel koşul olduğunu belirttim. Bu konu tamamen kabul edilip onaylandıktan sonra toplantıya son verildi.   

Efendiler, İstanbul’da Genelkurmay Başkanlığı makamında, Cevat Paşa ve onun yerine geçen Fevzi Paşa’dan, Barış Hazırlıkları Komisyonu’nda çalışan İsmet Bey’den başlayarak Erzurum’a gelinceye kadar, her yerde temas ve bağlantı kurduğum komutan, subay ve her türlü devlet adamı ve ileri gelen kişilerle burada, Erzurum’da yaptığım gibi görüşmeler ve anlaşmalar yapmıştım. Bunun yararlarını değerlendirebilirsiniz.

6 Temmuz günü, Atatürk'ün Harbiye Nazırına cevabı şöyle olur:

“...Doğu illeri halkı arasından çıkıp gelmek hususundaki yüksek tekliflerinizi yerine getirmede şahsî irademi kullanmaktan manen ve maddeten memnu bulunuyorum.

Atatürk gece saatlerinde Saray tarafından telgraf başına çağrılır, görüşme sırasında kendisine resmî memuriyetine son verildiği bildirilir. Bunun üzerine Atatürk, gece saat 22:50’de Harbiye Nezareti’ne ve 23:00’de Padişah’a, resmî vazifesiyle beraber çok sevdiği askerlik mesleğinden istifa ettiğini bildiren bir telgraf gönderir:

“...Büyük bir aşk ile bağlı bulunduğum yüce askerlik mesleğimden de istifamı sunarak veda ettiğimi arz ederim

 

Böylelikle Nutuk’ta yazdığı şekliyle “8 Haziran’dan 8 Temmuz’akadar bir aydır süren oyun sona erdi.”

9 Temmuz günü Atatürk, vilâyetlere ve millete resmî göreviyle beraber askerlik mesleğinden istifa ettiğini bildiren bir genelge yayınlar, genelge şöyledir:

Mübarek vatan ve milleti parçalanmak tehlikesinden kurtarmak ve Yunan ve Ermeni isteklerine kurban etmemek için açılan millî savaş uğrunda milletle beraber, serbest surette çalışmaya resmî ve askerî sıfatım artık engel olmaya başladı. Bu mukaddes gaye için milletle beraber sonuna kadar çalışmaya mukaddesatım adına söz vermiş olduğumdan pek âşıkı bulunduğum yüksek askerlik mesleğinden bugün veda ve istifa ettim. Bundan sonra mukaddes millî gayemiz için her türlü fedakârlıkla çalışmak üzere milletin sinesinde bir ferd-i mücahit suretiyle bulunmakta olduğumu arz ve ilân ederim”

15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir, Mustafa Kemâl Paşa’yı ziyaret eder ve ‘hazır ol’ vaziyetinde selâmla kendisine şunları söyler:

Ben ve Kolordum emrinizdeyim! Bundan sonra dahi ne emirleriniz varsa ifayı bir şeref bilirim!

Atatürk, Erzurum'a geldiği 3 Temmuz gününden, ordudan istifa ettiği tarih olan 9 Temmuz 1919’a kadar önce Müstahkem Mevki Komutanlığında, sonra Gözübüyüklerin evinde konuk olur. 9 temmuz günü resmi görevlerinden ayrıldıktan sonra ise, bu sırada istifa eden Erzurum Valisi Münir (Akkaya) Bey'in Yukarı Mumcu Mahallesindeki iki katlı evine taşınır ve arkadaşlarıyla birlikte 29 Ağustos 1919'da Sivas’a gidinceye kadar 52 gün bu evde oturur ve çalışmalarını sürdürür.

 

 

 

 

10 Temmuz günü açılması kararlaştırılmış olan Erzurum Kongresi’nin açılışı, delegelerin büyük çoğunluğunun vilâyetlerinden Erzurum’a gelişlerinin gecikmesi sebebiyle, 23 Temmuz 1919’a ertelenir. Aynı gün Vilâyat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Derneği Erzurum şubesi, Atatürk'e, Dernek şubesi’nin başına geçmesini ve Yürütme Kurulu Başkanlığı’nı kabul etmesini teklif eden bir yazı gönderir ve Atatürk bu teklifi kabul eder.

20 Temmuz günü Atatürk, görevden alınan ve artık Erzurum’da bulunan Bitlis Mutasarrıfı Mazhar Müfit (Kansu) Bey’in “Başarı takdirinde, hükümet şekli ne olacak?” sorusuna şu cevabı verir:

Açıkça söyleyeyim: Hükümet şekli, zamanı gelince cumhuriyet olacaktır.

Aynı gün Cevat (Dursunoğlu) ve emekli Binbaşı Kâzım (Yurdalan) Beyler, yapılacak kongreye Atatürk ve Rauf (Orbay) Bey'in katılabilmesi için, Vilâyat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’ne, Genel Kongre Erzurum Temsilciliği’nden istifa ettiklerini bildiren bir yazı yazarlar.

22 Temmuz günü Atatürk'ün Harbiye Nazırı Nâzım Paşa’nın kendisi İstanbul’a davet eden telgrafına cevabı şöyledir:

“...Hali, mazisi kirli şeylerle bulaşmış olanların satılmış vicdan ve mevcudiyetleri ancak kahredilmeye ve yok edilmeye lâyıktır. Siz ve arkadaşlarınız mevkilerinizi ne kadar çabuk namus sahiplerine bırakırsanız, belki o nispette milletin affına mazhar olursunuz.”

23 Temmuz 1919'da Erzurum Kongresi, bugünkü Erzurum, Trabzon, Erzincan, Sivas, Giresun, Rize, Ağrı, Bingöl, Bayburt, Artvin, Tunceli, Gümüşhane, Ordu, Tokat, Amasya, Bitlis, Siirt ve Van illerinden gelen delegelerin katılımı ile bir okul salonunda saat 11’de büyük bir törenle açılır. Kongrenin yapılmasına Trabzon ve Erzurum Müdafaa-i Hukuk ve Milliye Cemiyetleri tarafından 30 Mayıs 1919’da karar verilmiş idi. Atatürk Erzurum’a geldiği 3Temmuz tarihinden itibaren Kongre hazırlıklarına etkin bir şekilde katılmıştı. Kendisinin Kongreye başkan ve hatta delege dahi olmasına karşı çıkanlar olur. Ancak Kâzım Karabekir'in -kendi anılarında anlattığı üzere- araya girmesi ile Atatürk'e destek verilir. Atatürk'ün Kongreye askeri üniforması ile katılması, -kongrenin askerin etkisi altında yapıldığı izlenimi vermesine neden olacağı- düşüncesi ile delegelerin tepkisine yol açar. Böylelikle İlk günden sonra toplantılarda sivil kıyafet giymek durumunda kalır. Kongre Atatürk’ü Başkan olarak seçer. Atatürk, Kongre’nin ilk günü yaptığı konuşmada şunları söyler:

“...Bilinen gerçeklerdendir ki, tarih bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkâr edemez. Bu nedenle böyle bir bâtıl örtünün arkasından vatanımız ve milletimiz aleyhinde verilen hükümler, kanaatlar muhakkak işâsa mahkûmdur. Ve işte bütün bu iğrenç zulümlerden ve bu bedbaht acizlerden, tarihimize karşı reva görülen haksızlıklardan müteessir olan millî vicdan, nihayet uyanış haykırışını yükseltmiş ve Müdafaa-i Hukuk-u Milliye ve Muhafaza-i Hukuk-u Milliye ve Müdafaa-i Vatan ve Redd-i İlhak gibi çeşitli isimlerle, fakat aynı mukaddesatın korunmasını temin için beliren milli cereyan, bütün vatanımızda artık bir elektrik şebekesi haline girmiş bulunuyor. İşte bu kararlı şebekenin oluşturduğu yiğitlik ruhudur ki, mübarek vatan ve milletin mukaddesatını kurtarma ve himayeye dayanan son sözü söyleyecek ve kararını uygulattıracaktır. Bütün bu amaçları elde etmek için her şeyini buna bağlayan soylu milletimiz içinde bir millî fert gibi çalışmaktan doğan zevk ve övüncü burada şükran ve iftiharla arz eylerim.

 

Erzurum Kongresi'nin yapıldığı bina

 

 

 

 

 

 

25 Temmuz günü, Dahiliye Nazırı Adil (Arda) Bey, Sivas Valisi Reşit Paşa’ya bir yazı göndererek Atatürk ve Rauf Bey’in tutuklanmasını ister.

29 Temmuz günü ise bu defa Bakanlar Kurulu, Atatürk ve Rauf Bey’in derhal yakalanarak İstanbul’a gönderilmelerini ister. Ertesi gün Harbiye Nazırı Nâzım Paşa, Kâzım Karabekir Paşa’ya gönderdiği telgraf ile Atatürk ve Rauf Bey’in tutuklanması için 15. Kolordu’nun yardımcı olmasını ister. Kazım Karabekir Paşa'nın 1 Ağustos'ta verdiği cevap ise şöyledir:

“...Mustafa Kemal Paşa gibi memlekette namusu ile ve güzide askerî hizmetleri ve vatanseverliği ile tanınmış ve bütün askerlerin de pek ziyade, bilhassa hürmetini kazanmış ve özellikle henüz yirmi gün evvel memleketin yarısına komuta etmiş olan ve hal ve hareketlerinde vatanî ve millî menfaatlere aykırı bir şey olmayan ve görülemeyen bir zatın tutuklanmasına bir kanunî sebep olmayacağını ve yukarıda arz ettiğim durum dolayısıyla halk ve ordu nazarında da iyi bir hareket olarak telâkki edilmeyeceği cihetle Mustafa Kemâl Paşa’nın tutuklanmasına ve Kolordu’ca da bunun için yardımda bulunulmasına hal ve vaziyetin asla müsait olmadığını arz eylerim.”

Erzurum Kongresi' nin son günü olan 7 Ağustos günü Atatürk, Kongre tarafından Heyet-i Temsiliye üyeliğine seçilir.

Erzurum Kongresi, Atatürk'ün kısa bir konuşmasıyla son bulur, Atatürk konuşmasında şunları söyler:

“Milletimizin kurtuluş ümidi ile çırpındığı en heyecanlı bir zamanda fedakâr, muhterem heyetiniz her türlü eziyetlere katlanarak burada, Erzurum’da toplandı. Hassas ve soylu bir ruh ve pek sağlam bir iman ile vatan ve milletimizin kurtuluşuna ait esaslı kararlar aldı. Bilhassa bütün cihana karşı milletimizin mevcudiyetini ve birliğini gösterdi. Tarih bu kongremizi şüphesiz ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir”

 

ERZURUM KONGRESİ BEYANNAMESİ

23 Temmuz günü başlayan Erzurum Kongresi 7 Ağustos 1919 gününe kadar sürer. Bir tüzükle, Doğu illerindeki milli kuruluşlar teşkilatlandırılır ve bir beyanname ile kararlar duyrulur. Bu kararların arasında, Milli sınırlar içinde vatanın bir bütün olduğu ayrıcalık kabul edilmeyeceği, yabancı işgal ve müdahalesine karşı hep birlikte direnileceği ve vatanın savunulacağı, manda ve himayenin kabul olunmayacağı, Osmanlı Devleti vatanı koruyamazsa, amacı gerçekleştirmek için geçici bir hükümet kurulabileceği gibi önemli konular vardır. Kongre, Milli Mücadele, büyük bir başlangıç, güçlü bir atılımdır.  Erzurum Kongresi’nde 32 delegenin imzasıyla 10 maddelik bir bildiri kabul edildi. Bildiri şöyledir:

Şarki Anadolu İlleri Erzurum Kongresi Beyannamesidir.

Mütarekenin yapılmasından sonra gittikçe artan antlaşmayı bozan işlemler ve İzmir, Antalya, Adana ve yöresi gibi memleketimizin önemli parçalarının eylemli olarak ele geçirilmesi ve Aydın ilinde yapılan katlanılmaz Yunan faciaları ve Ermenilerin Kafkasya içinde sınırlarımıza kadar dayanan soykırım ve İslamların yok edilmesi politikasıyla yayılma hazırlıkları ve Karadeniz kıyısında Pontus hayalini gerçekleştirmek amacıyla hazırlıklar yapılması ve yalnızca bu amaçla Rusya kıyılarından akın akın göçmen adı altında gelen yabancı Rumların ve bu arada silahlı eşkıya çetelerinin gönderilmesi ve getirilmesi gibi olaylar karşısında kutsal vatanın parçalanması ve dağılma tehlikesini gören milletimiz, hiçbir millî iradeye dayanmayan Hükümeti Merkeziyemiz’in bu acılara ve facialara çare bulamayacağına uğursuz benzerleriyle konuya varmış ve birçok etkenler altında belki daha acı ve sindirilemez ve kabul edilemez kararlara da baş eğeceğinden tamimiyle kuşkulu bulunuyor. Bundan dolayı kendini en yakın ve en kanlı tehlikeler karşısında gören Şarkî Anadolu illerinin kutsal değerlerini kendilerince korunması amacıyla her yönden millî vicdandan doğmuş derneklerin katılmasıyla sonradan toplanmış olan Erzurum Kongresi 7 Ağustos 1919 tarihinde çalışmasına son vererek Allah’ın lütfu ile aşağıdaki kararları aldı:

1. Trabzon ili ve Canik Sancağıyla doğu illeri adını taşıyan Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Elâzığ, Van, Bitlis illeri bu saha içindeki bağımsız livalar hiçbir neden ve vesile ile birbirinden ve Osmanlı toplumundan ayrılmak olanağı düşünülmeyen bir bütündür. Mutluluk ve mutsuzlukta birliği kabul ve kaderi üzerinde aynı amacı hedef sayar. Bu bölgede yaşayan bütün İslami unsurları birbirlerine karşı karşılıklı bir özveri duygusu ile dolu ve soy ve sosyal durumlarına saygılı öz kardeştirler.

2. Osmanlı vatanının bütünlüğü ve millî bağımsızlığımızın sağlanması ve saltanat ve hilafet makamının korunması için Kuvayı Milliyeyi etken ve millî iradeyi egemen kılmak esastır.

3 .Her türlü işgal ve karışma, Rumluk ve Ermenilik oluşturma amacına dönük sayılacağından, birlikte savunma ve direnme esas kabul edilmiştir. Siyasal egemenlik ve toplum dengesini bozacak surette Hristiyan ögelere yeni bir takım ayrıcalık verilmesi kabul edilmeyecektir.

4. Hükümeti Merkeziye’nin bir devlet baskısı karşısında buraları terk ve savsama zorunda kalması olasılığına göre Hilafet ve Saltanat makamına bağlılığı ve varlık ve millî haklara kefalet eden önlem ve kararlar alınmıştır.

5. Vatanımızda öteden beri birlikte yaşadığımız Müslüman olmayan ögelerin Osmanlı Devleti yasaları ile doğrulanmış, kazanılmış haklarına tümüyle saygı duymaktayız. Mal ve can ve ırzlarının korunması zaten dinsel gerekler, millî gelenekler ve yasalarımızın esaslarından olmakla bu esas kongremizin genel kanısıyla da doğrulanmıştır.

6. İtilaf devletlerince mütarekenin imza olunduğu 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırımız içerisinde kalan ve her bölgesinde olduğu gibi Doğu Anadolu illerinde de ezici çoğunluğu İslâmlardan oluşan ve kültürü, ekonomik üstünlüğü Müslümanların olan ve birbirinden ayrılmaları olanaksız öz kardeş olan din ve soydaşlarımızın oturmakta bulunduğu ülkemizin bölünmesi görüşünden tümüyle vazgeçmekle varlığımıza tarihsel, soysal ve dinsel haklarımıza saygı gösterilmesine ve bunlara aykırı girişimlerin tutulmasına ve böylece bütünü ile hak ve adalete dayalı bir karar beklenir.

7. Milletimiz insancıl, çağdaş amaçları yücelten ve fenne uygun, sanat ile ilgili ve ekonomik durum ve gereksinmemizi değerlendirir. Bundan dolayı devletimizin ve milletimizin iç ve dış bağımsızlığı ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak koşulu ile altıncı maddede açıklanan sınır içerisinde millî esaslara saygılı ve ülkemize karşı yayılma isteği beslemeyen herhangi bir devletin fenne uygun, sanat ile ilgili ekonomik yardımını kıvançla karşılarız ve bu hakça ve insanca koşulları içeren bir barışın da ivedi karar altına alınması insanlığın esenliği ve dünyanın dirlik ve düzenliği adına alacağımız milli isteğimizdir.

8. Milletlerin kendi kaderlerini kendilerinin belirttikleri bu tarihsel çağda Hükümeti Merkeziyemizin millî iradeye bağlı olması zorunludur. Çünkü, millî iradeye dayanmayan herhangi bir hükümet kurulunun kendine göre ve kişisel kararlarına ulusça uyulmadıktan başka dışarıda da geçerli olmadığı ve olamayacağı şimdiye kadar belgelenmiş, işlev ve sonuçlarıyla tanıtlanmıştır. Bundan dolayı ulusun içinde bulunduğu sıkıntı ve kuşkudan kurtulmak çarelerine kendisinin girişmesine gerek kalmadan Hükümeti Merkeziyemizin Milli Meclisi hemen ve bir an kaybetmeden toplaması ve bu suretle ulusun kaderi ve ülke için alacağı bütün kararları Milli Meclis’in denetimine sunması zorunludur.

9. Yurdumuzun uğradığı acılar ve olaylar ile bütünüyle aynı amaç ve millî vicdandan doğan derneklerin birleşmesinden ve bağdaşmasından meydana gelen genel kitle bu kez (Şarki Anadolu Müdafaayı Hukuk Cemiyeti) Doğu Anadolu Müdafaayı Hukuk Derneği adıyla adlandırılmıştır. İşbu dernek her türlü particilik akımlarından tamamen arınmıştır. Bütün İslâm vatandaşlar, derneğin tabii üyesindendir.

10. Kongre tarafından seçilen bir Temsilciler Heyeti kabul ve köylerden başlamak üzere il merkezlerine kadar kurulmuş olan Teşkilatı Milliye (ulusal örgüt) birleştirilmiş ve gerçekleştirilmiştir.

7 Ağustos 1919 Perşembe

 

   

   

 

Mustafa Kemâl’in gözüyle Erzurum Kongresi

“... Özellikle, ben mutlaka kongreye katılmalı ve onu yönetmeliydim. Çünkü, zaman geçirmeksizin, ulusal iradenin faaliyete geçirilmesini ve ulusun doğrudan doğruya etkin ve silahlı olarak önlemler almaya başlamasını sağlamak zorunluluğuna inanıyordum. Bu temel noktaları değerlendirmek ve belirleyebilmek için, kongrede, aydınlatma ve yol gösterme ve doğrudan yönetimle çalışmamı gerekli görüyordum. Nitekim öyle oldu. Erzurum Kongresi’nin daha önce açıkladığım esaslarını ve kararlarını, herhangi bir temsilciler heyetinin uygulama alanına sokturabileceğine güvenim olmadığını itiraf ederim. ...Çünkü, bende böyle bir inanç var olsaydı, işe başladığım güne kadar girişim ve faaliyette bulunanların çalışmalarının sonuçlarını bekleyerek, istifa etmemek yolunu bulurdum. Hükümet, padişah ve halifeye karşı isyana gerek görmezdim. Aksine, ben de bazı ikiyüzlü ve iki taraflılar gibi, görünüşte çok tantanalı ve gösterişli olan, o günün ordu müfettişliğini ve padişah yaveri sıfatını korumaya devam ederdim. Gerçi, benim açıkça ortaya atılmamda ve bütün ulusal ve askeri hareketlerin başına geçmemde kuşkusuz sakınca vardı. Fakat o sakınca, başarısızlık halinde herkesten önce ve herkesten çok, en büyük ceza ve eziyete uğratılmaktan başka bir şey olabilir miydi? Oysa, bütün vatanın ve koskoca bir ulusun, ölüm kalımı söz konusu olurken, yurtseverim diyenlerin kendi sonlarını düşünmesine yer var mıdır?

Efendiler, tarih itiraz edilemez bir şekilde kanıtlamıştır ki, büyük davalarda başarı için sarsılmaz bir yetenek ve güce sahip bir önderin varlığı gereklidir. Bütün devlet adamlarının ümitsizlik ve beceriksizlik içinde... bütün ulusun başsız olarak karanlıklar içinde kaldığı bir sırada, her yurtseverim diyen bin bir çeşit adamın, bin bir hareket şekli ve görüş gösterdiği kargaşalı bir dönemde, danışmalar yaparak, birçok hatırlı ve etkili kişilere bel bağlama gereğine inanmakla, güvenli ve kararlı bir şekilde ve özellikle suratle yol almak ve en sonunda çok zorlu olan hedefe ulaşmak mümkün müdür? Tarihte, bu yolla başarıya ulaşmış bir toplum gösterilebilir mi?  İkincisi efendiler; ulus, ülke, siyaset ve ordu yönetimleriyle hiçbir ilgi ve bağlantıları, bu konularda başarıları görülmemiş ve denenmemiş gelişigüzel adamlardan, örneğin Erzincanlı bir Nakşi şeyhi ve Mutkili bir aşiret reisi gibi zavallılardan da oluşma ihtimali bulunan herhangi bir Temsil Heyeti’ne, söz konusu olan durum ve görev bırakılabilir miydi? Ve bırakıldığı takdirde, “ülkeyi ve ulusu kurtaracağız” dediğimiz zaman, ulusu ve kendimizi aldatmış olmak gibi bir hata işlemeyecek miydik?

 

7 Ağustos’u 8’ine bağlayan gece, gece yarısından sonra Atatürk, Mazhar Müfit (Kansu) Bey’in hâtıra defterine şunları yazdırır:

“Zaferden sonra hükûmet şekli cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce bir sorunuz nedeniyle söylemiştim. Bu bir. İki: Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır. Üç: Örtünme kalkacaktır. Dört: Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir. Beş: Lâtin harfleri kabul edilecek”

9 Ağustos günü Atatürk'ün, askerlik mesleğinden çıkarılması, sahip olduğu madalya ve nişanların geri alınması ve fahrî yaverlik unvanının kaldırılmasına dair irade-i seniye (padişah buyruğu) çıkar. (Madalya ve Nişanlar 4 Şubat 1920'de yine padişah tarafından iade edilmiştir.)

Atatürk, 13 Ağustos günü, Diyarbakır ve Bitlis bölgesinde bazı kimselere mektup yazarak, onları Millî Mücadele’yi desteklemeye çağırır.

16 Ağustos günü, Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya gönderdiği telgrafta ise şunları yazmıştır:

“...Muhakkaktır ki vatan ve milletin mukadderatı için içeride ve dışarıda kabul ve söz sahibi olmak mutlaka millî iradeye dayanmaya bağlıdır. ...Gayet samimî olarak arz ederim ki, millet her türlü iradesini gerçekleştirmeye muktedirdir. Girişimlerinin önüne geçebilecek hiçbir kuvvet mevcut değildir. Millet çizdiği program içinde gayet kesin ve açık adımlarla amacına yürümektedir.

Atatürk, 18 Ağustos günü Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Merkez Heyetlerine gönderdiği gizli bir yazı ile Telgraf ve posta haberleşmesi konusunun önemini hatırlatır:

“..Telgraf ve posta haberleşmesini temin etmek, Cemiyetimiz için hayat veya ölüm meselesidir. Bu maksadın elde edilmesi için, tereddüt etmeksizin en etkili çareye başvurulması gerekir.

24 Ağustos günü “Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Tüzüğü”, resmî işlemin tamamlanması için, Atatürk'ün imzasıyla Erzurum Vilâyet Makamı’na verilir. Böylelikle Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti resmen kurulmuş olur.

Bu arada Erzurumlular 26 Ağustos günü Atatürk’e "Erzurum Hemşehriliği"ni teklif ederler. Atatürk, bunu memnunlukla kabul ettiğini bildirir ve şunları söyler:

-Tarihi Erzurum’un, bu erler yatağının hemşehrileri arasında bulunmak benim için en büyük saadettir.

28 Ağustos günü Temsil Kurulu üyeleri, Erzurum’da Kâzım Karabekir Paşa’nın evinde son bir toplantı yaparlar. Toplantıda İstanbul’daki Amerikan ve İngiliz mandası yanlıları eleştirilerek herhangi bir mandanın kabul edilmeyeceği kararı alınır.

Atatürk, Kongre’ye katılmak üzere, 29 Ağustos 1919 da, arkadaşları ile birlikte Sivas’a hareket eder.

 

 

30 EYLÜL 1924 - 10 EKİM 1924  

 

Atatürk, Cumhuriyetin ilanından sonra, 30 Ağustos 1924 tarihinde Dumlupınar’dan başlattığı "Sonbahar Gezisi" adıyla bilinen, uzun yurt gezisinde 30 Eylül 1924 günü Erzurum’a da gelir. Bu Erzurum'a son gelişidir. Daha Trabzon’dayken, Erzurum ve çevresinde 13 Eylül günü meydana gelen deprem haberini almış, Erzurum Valiliğine bir tel çekerek üzüntülerini belirtmiş, olayla yakından ilgilenmiştir. Ayrıca, kendisini ziyaret eden Erzurum Heyetine de, Erzurum’a geleceğini, hemşehrilerini ziyaret edeceğini söylemiştir.

30 Eylül 1924 günü, Erzurumlular  Atatürk’ü Ilıca’dan karşıladılar. Atatürk’ün yanında eşi Latife Hanım, Bozok Milletvekili Salih (Bozok), İstanbul Milletvekili H. Suphi (Tanrıöver), Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali, Rize Milletvekili Hüseyin Rauf (Benli), Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Tevfik (Bıyıklıoğlu), Muhafız Birliği Komutanı İsmail Hakkı (Tekçe), Başyaver Rusuhi, daha birkaç kişi de vardır. Saat 17:00'de Erzurum'a girerler ve Vilayet Konağını ziyaret ederler.  O gün Erzurum’da yeni bir caddenin açılışı yapılacaktır. Belediye Başkanı, yeni caddeye "Gazi Mustafa Kemal" adını vermek istemektedir ancak Atatürk:

-Faniyim, ama Cumhuriyetimiz ebediyyen yaşıyacaktır. Caddeye Cumhuriyet adının verilmesi daha uygun olur, der ve caddeye Cumhuriyet adı verilir.

O akşam Belediyece verilen yemekte Erzurum Erkek Öğretmen Okulu Müdürü Cemal (Gültekin) Erzurumlular adına uzun ve heyecanlı bir konuşma yapar. Atatürk bu konuşmayı şöyle cevaplandırır:

-Muhterem hemşehrilerim kahraman Erzurumluların bugün hakkımda gösterdikleri samimi, mertçe, sevgi dolu gösterilerden dolayı fevkalade memnunum. Benim buraya gelişim bütün milletin ateşten bir çember içine alınmış olduğu bir zamana tesadüf etti. Bütün millet bu çemberin içinden nasıl çıkacağını düşünmekle meşguldü. Memleketin batı bölgesi düşman ayaklarına terkedilmiş ve oradaki halk silaha sarılmış, buranın halkı ise memleketin felaketten kurtulması için ayağa kalkmış bir vaziyette idi. Ben işte böyle bir zamanda Erzurum'a geldim. Burada gördüğüm samimiyet, mertlik, vefakarlık benim, memleketi kurtarmak için her türlü fedakarlığı yapmak hususundaki karar ve kuvvetimi artırmış idi. O zamanki vaziyetimi çok iyi biliyorsunuz. Burada rütbemi, resmi mevkiimi, üniformamı attım ve bütün kainata ilan ettim ki milletin sinesinde bir ferdim!

-Bu defa Erzurum’a gelirken ayrı ayrı bölgelerden geçtim. Memleketin doğusu ile batısı ve merkezi arasındaki bağlantı, Cumhuriyet idaresinin kafi göremeyeceği bir derecededir. Bunun için doğuyu, diğer vatan parçalarına bağlayacak bir demiryolunun buraya kadar uzatılmasına Türkiye Cumhuriyeti için hayati bir mesele sayıyorum diye ilave eder. (Çok geçmeden Erzurum demiryoluna kavuşur).

Ertesi gün, 1 Ekim 1924’te, Atatürk, Vilayete gelerek Erzurum Valisi Zühtü (Durukan) başkanlığında kurulan (Deprem Felaketzedelerine Yardım Komisyonu)'nun çalışmalarını denetler. Doğrudan doğruya kendisi ve eşi Latife Hanım, onar bin liralık bağışta bulunurlar. Bu para o gün için bir servettir. Yanındaki arkadaşları da üçyüz, ikiyüz lira gibi bağışlar yaparlar.

 

 

 

 Atatürk 2 Ekim 1924 günü saat 10’da Hasankale (Pasinler)’ye, buradan Köprüköy, Yağan ve başka köylere giderek felakete uğramış vatandaşları dinler ve incelemelerde bulunur. Akşam tekrar Erzurum'a döner.

 

 

 

 

 

3 Ekim 1924 günü Erzurum’da felaketzedeler yararına düzenlenen at yarışlarını ve cirit oyununu eşi ile birlikte seyreden Atatürk, ertesi gün Sarıkamış’a gider. Kars’a kadar uzanır. 8 Ekim 1924 günü saat 10’da Erzurum’a döner.

9 Ekim 1924 günü Bitlis ve Muş heyetlerini kabul eder. Öğleden sonra ise, Vilayet, Belediye ve Komutanlığı ziyaret eder, okul ve hastahaneleri gezer. Lise ve Erkek Öğretmen Okulu'nda şereflerine verilen çaylarda öğretmenlerle sohbet eder.

 

 

 

 

 

 

 

Atatürk, Ankara'ya dönemk üzere, 10 Ekim 1924 sabahı Erzurumlu hemşehrilerine veda ederek Erzurum'dan ayrılır.

 

 

 

 

ERZURUM' DA ÇEKİLMİŞ FOTOĞRAFLARI

 

 

 

Kaynaklar:

1- Mehmet Önder, Atatürk'ün Yurt Gezileri, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Birinci Baskı, 1975

2- Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2007

3- Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi, 2008

4- Andrew Mango, Atatürk, 2004

5- Fotoğraflarla Atatürk, Genelkurmay Personel Başkanlığı, Askerî Tarih ve Stratejik Etüt (ATASE) Daire Başkanlığı Yayınları, 201

6-  Sefer Yazıcı, Milli Egemenlik Belgeleri, TBMM Kütüphane ve Arşiv Hizmetleri Başkanlığı, 2015